2024 senesinde dünyanın en büyük nüfusa sahip ilk on ülkesinin sekizinde seçimler yapılacak. Hindistan, ABD, Endonezya, Pakistan, Brezilya, Rusya, Meksika, Bangladeş’teki seçimlerin yanı sıra, Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği’nde de seçimler yapılacak. Tabi ülkemizde de. Bu ülkelerdeki nüfus toplamı 3,5 milyar kişi.
Bloomberg’in haberine göre, 2024’te seçim yapılacak en az 40 ülkedeki toplam nüfus dünya nüfusunun yüzde 41’ine, ekonomik büyüklüklerinin toplamı ise dünya ekonomisinin yüzde 42’sine denk gelmekte. Time dergisi, Associated Press Haber Ajansı ve Atlantic Council bu sayıları daha da yüksek tahmin ediyorlar. Hepsinin birleştiği nokta, 2024’ün şimdiye kadar eşi görülmemiş kadar büyük seçim olaylarına sahne olacağı.
Hindistan’da giderek baskıcı bir hale dönüşen, sağcı ve Hindu milliyetçisi Modi’nin üçüncü bir dönem daha seçilmesi bekleniyor. Ekonomik başarı sağlansa da Hindistan’da Modi yönetiminde ifade özgürlüğünün geri gittiğine dair birçok habere rastlamak mümkün. Endonezya’da seçimler Sevgililer Günü’nde yapılacak. Orada da ibre sağcı milliyetçi Savunma Bakanı Prabowo Subianto’dan yana. Mart ortasında Rusya seçime gidecek. Putin’in rakiplerinin ne kadar şansı olduğu tartışılır. Seçimler ile bir kez daha otoriter bir yönetimin meşruiyeti sağlanmış olacak.
Avrupa Birliği’nin dış politikası ile ilgilenen düşünce kuruluşu European Council on Foreign Relations’un 23 Ocak 2024 tarihli raporuna göre 2024 ortasında yapılacak seçimler sonucunda Avrupa Parlamentosu’nun yarıdan fazlasını Hristiyan demokratlar, muhafazakarlar ve radikal sağcılardan oluşan bir ‘süper koalisyon’un aldığını göreceğiz. Geçen senenin kasım ayında Hollanda’da göreve getirilen aşırı sağcı Geert Wilders’le devam eden noktaları birleştirdiğimizde ECFR’nin Avrupa seçimlerinin giderek daha sağcı politikacıları göreve getireceği öngörüsü artık hiç de uzak ihtimal gibi durmuyor.
Kasım 2024’e geldiğimizde artık seçilme şansının hiç de az olmadığını ispat etmiş olan Donald Trump’ın başkanlığı tescil olur ise, 40 senedir sürmekte olan ve genel ekonomik refahı arttırdığına inanılan küreselleşme eğiliminin sert bir fren yaptığını göreceğiz.
Afrika kıtasının demokrasi deneyimi ise tam bir facia. Sayısız askeri darbeler, yolsuzluklar ve iç çatışmalardan dolayı kıtanın büyük bir bölümü (onca doğal kaynaklarına rağmen) aşırı fakirlikten henüz kurtulabilmiş değil. 2024’te bu kıtadaki 54 ülkenin 19’unda seçim var. Çoğu ülkede mevcut iktidarlar pozisyonlarını kaybetmemek için rakiplerine ağır baskı uygulayarak seçimleri kazanmaya devam edebilir.
İlginç bir şekilde insanların büyük bir çoğunluğu demokrasi ile yönetilmeyi tercih ettiklerini belirtiyorlar. Open Society Foundations’un Eylül 2023’te yayınladığı raporda 30 ülkeden 36 binden fazla denek ile yapılan araştırmada insanların ortalama yüzde 86’sının “demokratik bir ülkede yaşamanın önemli olduğuna” inandığı bulgusuna yer veriliyor. Bu örnek denek sayısının 5,5 milyar insanı temsil ettiği belirtiliyor. Sonuçların 30 ülke bazında en yüksek yüzdeden en düşüğe sıralandığı tablonun ilk üçünün Etiyopya, Türkiye ve Çin olması da hayli dikkat çekici bir nokta.
Buna karşın, bir avuç insanın basit bir apartman toplantısında dahi kendi ortak menfaatleri doğrultusunda anlaşamıyor olmaları demokrasinin özde değil sözde kaldığını düşündürüyor.
İster seçmenlerin gerçek hür iradeleri ile ister baskıcı rejimlerin kendilerini yenileme tiyatrosu şeklinde yapılsın, tüm ülkelerde 2024’teki seçimleri etkileyecek iki önemli trend var: Bunlardan birincisi, sosyal medyanın artık insanların birinci haber kaynağı haline geldiği. Ipsos araştırma şirketine göre 16 gelişmiş ülkedeki internet kullanıcılarının yüzde 56’sının ilk haber kaynağı dijital sosyal medya. Öte yandan, bunların yüzde 68’i internet kaynaklarında yoğun dezenformasyon riski bulunduğunu da kabul ediyor. Hatta, yüzde 87’si internet kaynaklı dezenformasyon yayan haberlerin seçimleri etkileyebileceğinden endişe ediyor. Bu bilgilerden şu sonucu çıkarsamak mümkün: Artık sosyal medya platformları seçim kampanyalarının merkezine oturtulacak ve sokaktaki insan için dezenformasyon bulutundan çıkıp gerçek bilgiye ulaşabilmek giderek zorlaşacak.
Seçimleri etkileyecek ikinci büyük akım ise hiç şüphesiz kampanyalarda yoğun bir şekilde yapay zeka kullanımından kaynaklanacak. En korkuncu, bilginin gerçekliğinden şüphe edenler ile şüphe etmeden olduğu gibi doğru kabul edenler arasındaki davranış farkları daha da hissedilir olacak.
Büyük ihtimalle, fazla kafa yormadan sadece kendi inandığını teyit eder mahiyetteki bilgileri seçip diğerlerini filtreleyen kitleler seçimlerin sonuçlarını tayin edecek. Bu yüzden, seçim kampanyalarında ayrıştırıcı söylemleri öne çıkarmalar, ötekileştirmeler, dezenformasyon yaymalar ve bu mesajları yapay zekâ kullanarak yaygınlaştırma hesabı yapanlar çoğalacak. Doğru bilgiye dayanarak karar vermek isteyenlerin sisteme duydukları güvensizlik hissi daha da artacak; bu sebeple demokratik süreçlere katılma eğilimleri azalacak.
2024’te seçimle iş başına gelecek olan kadrolar, giderek zorlaşan ekonomik koşullarla, ideolojik ayrımcılıkla, bölgemizde süren jeopolitik riskler ile, terör olayları ve radikalleşen politik aktörler ile nasıl başa çıkacaklar, tabi bilemiyoruz. Bildiğimiz şu ki, 2025’te politik olarak çok farklı bir dünyada yaşıyor olacağız.