Türk Edebiyatı çok değerli bir yazarını, Mario Levi’yi geçtiğimiz hafta genç yaşta kaybetti. Mario Levi kıymetli bir yazar, kültürlü ve kibar bir insan, bir İstanbul beyefendisi olmanın yanı sıra benim ve binlerce öğrencisi için başka biriydi; öğretmen. Biz geçen hafta öğretmenimizi kaybettik. Bundan uzun yıllar önce, gazetemizin yazarlarından Karel Valansi’nin de teşviki ile Mario Levi’nin yazı atölyesine katılma, kitaplarından tanıdığım ünlü bir yazarı şahsen tanıma ve ondan bir dönem ders alma şansım olmuştu.
***
Yazı atölyesine adım attığım anda edindiğim ilk izlenim, Mario Levi’nin başarılarına rağmen ne kadar mütevazi ve sıcak bir insan olduğu, herkesle teker teker ilgilendiği, sakin ve yumuşak ses tonunun insanın üzerinde ne kadar rahatlatıcı bir etkisi olduğu idi. Okul senelerimden çok farklı bir öğretmendi. Ulaşılması zor olmayan, öğretmek için içten uğraşan, samimi ve rahatlatıcıydı. Sakindi. İlk dersimizden sonra sanki çok ünlü bir yazarla değil, eski bir dostla ders yapar gibi hissetmiştim. Güzel yazmak için çok okumanın da önemini sıkça vurgular, kendimizi sürekli geliştirmemiz için ilginç ödevler verirdi. Kendimizin kendimize ilerideki senelerde bulunmak üzere yazdığı mektup, en unutamadığım ve duygusal ödevlerimizden biriydi. Yaşanılan acıların da sevinçler kadar iyi yazı yazmamıza katkısı olduğuna inandığı için duygusal yazıları teşvik eder, farkında olarak veya olmadan yazılarımıza tedavi edici bir etki de katardı.
***
Birçok değişik konuda yazmamıza rağmen, benim yazılarımdan en çok bir köpeğin ağzından yazdığım hikâyeyi beğendiğini hatırlıyorum. O zamanlar hayatta olan köpeklerim Barni ve Coco’dan ilham alarak yarattığım, ikisinin karışımı olan karakterde gizli bir mizah bulmuş, aslında hiç aklımda olmamasına rağmen bu stilde yazmam için beni yüreklendirmişti. Uzun seneler önce gittiğim bu yazı atölyesini düşündüğümde hep derslerimizi keyifli ve mutlu, Mario Levi’yi ise güler yüzlü ve sakin hatırlarım. Aynı Mario Levi’yi şahsen tanıma şansı olmuş yüzlerce, binlerce öğrencisi gibi…
***
Mario Levi dendiğinde insanların aklına İstanbul sevdası, Türkçe sevgisi, azınlıkların yaşamına da değinen yazıları gelir. Eserlerini Fransızca yazıp daha da tanınabilme imkânı varken söylediği “Benim en derin vatanım Türkçe’dir” sözü gelir. Ana dili gibi konuştuğu diller, yazdığı kıymetli kitaplar, Şalom Gazetesi’nden Oksijen Gazetesi’ne uzanan yazıları, köşe yazıları gelir. Kibarlığı, efendiliği, sakinliği gelir. Benim aklıma ise her zaman seneler önceki yazı atölyemiz gelecek. İyi ki tanıma şansım olmuş, iyi ki yolum kesişmiş. Türk Edebiyatı çok değerli bir ustasını kaybetti, çok sevdiği İstanbul’un daha da kötüleştiğini görmeden aramızdan ayrıldı. Çok üzgünüm. Ailesine ve tüm sevenlerine sabır diliyorum.