Galatasaray ile Fenerbahçe’nin zirvede baş başa kaldığı bir lig yaşıyoruz. En yakın takipçileriyle aralarındaki 20’den fazla puan farkını ve iki takımın sezon geneline yayılan sıra dışı performansını göz önüne alacak olursak, kalan haftalarda sarı-kırmızı ile sarı-lacivert dışında şampiyonluk yarışına dahil olabilecek başka bir renk yok. Peki neydi bu iki takımı daha kış mevsiminde diğer takımlardan bu kadar ayıran?
Fenerbahçe bundan önceki sezonlarda yaptığı hatalardan ders almış bir tavırla sezona başladı. Dzeko ve Tadic gibi kalitesi tartışılmaz yabancı oyuncularla yollarını kesiştiren Fenerbahçe, Szymanski ve Cengiz Ünder gibi potansiyeli yüksek, kabiliyetli anahtar oyuncuları kadrosuna dahil ederek sıkışan maçlara çözüm üretti. İrfan Can Kahveci, Ferdi Kadıoğlu, İsmail Yüksek ve Mert Müldür gibi milli futbolculardan yüksek verim alan Sarı-Lacivertliler hem puan hem de gol ortalamasıyla kulüp rekorları kırdı. Galatasaray ise tek kulvarda yarışmanın da verdiği avantajla elde ettiği şampiyonluğun ardından daha yoğun bir sezon geçirdi. Bu yorucu seyrin etkileri her ne kadar puan cetveline yansımasa da, yeni transferlerin verdiği katkı sürekli tartışıldı. Bu noktada Teknik Direktör Okan Buruk’un kritik hamleleri, Barış Alper Yılmaz ve Kaan Ayhan gibi çok yönlü oyuncuların fedakârlıkları, Torreira, Icardi, Kerem Aktürkoğlu, Mertens ve Zaha gibi yıldızların dönem dönem aldıkları sorumluluklar Galatasaray’ı yarışta hep ortak tuttu. Sarı-Kırmızılılar, tıpkı ezeli rakibi gibi puan ortalaması ve galibiyet serisiyle kulüp rekorlarını kırmayı başardı.
Peki bundan sonra bizi neler bekliyor? Öncelikle futbolseverler olarak gergin atmosferin devamına hazırlıklı olmalıyız. Daha önceki tecrübelerimizle sabit olan bir durum var ki; iki takımın oynadığı her maçın her dakikası, her hareketi, her kararı karşılıklı olarak masaya yatırılacak. Fenerbahçe ve Galatasaray’a rakip olan her futbolcunun geçmiş kariyeri, oyun tarzları, saha içinde neyi yapıp neyi yapamadıkları mercek altına alınacak. Hepimizin hayatını artık neredeyse doğrudan etkileyen sosyal medyada ortaya çıkan bazı trol hesaplar, bu futbolcuların itibarlarını sarsacak iddiaları gündeme taşıyacak, gol yiyen kaleciyi veya gol kaçıran forveti teşvik primi almakla itham edecek, futbolcuyu belki de bir dönem formasını giydiği eski takımına karşı kötü oynamakla suçlayacak. Bu iki takımın oynadığı maçlarda kritik bir karar veren hakemin soyağacı araştırılıp akrabalarının hangi takımı tuttuğu sorgulanacak, hatta karşılaşma öncesi veya sonrasında hakemin kimlerle bir araya geldiği merak edilecek. Kulüpler sosyal medya hesaplarından kelime oyunlarıyla birbirlerine meydan okuyacak, rakibi lekemenin, oyuncular hakkında iftiralar atmanın önü açılacak.
Tüm bu senaryolar, inanın ki hiç de uzak değil. Dolayısıyla futbolseverler olarak bu noktada sükûneti korumak esas olmalı. Aksi takdirde bugüne dek puan, gol ve galibiyet rekorları kırmış bu iki takımın futbolcularının, teknik adamlarının ve tüm çalışanlarının emeklerine büyük ayıp edilmiş olur. Geride kalan 24 haftada biri 9, diğeri de 11 puan kaybetmiş takımların kendi bileklerinin gücüyle değil de, dış etkenlerin yardımıyla şampiyon olacağını öne sürmek, izlediğimiz bu sıra dışı sezona ihanet etmek manasına gelir.
Kalan 13 haftada iki takım adına sezonun nasıl devam edeceğini hep birlikte göreceğiz. Çevrenizde yapılan negatif yorumların fikirlerinizi etkilemesine, sosyal medyadaki trol hesapların maksatlı olarak öne çıkardığı iftiraların hayatınızın eksenine konulmasına izin vermeyin. Maksimum performansla yoluna devam eden Türk futbolunun iki dev takımını yaptıkları doğru hamleler nedeniyle takdir etme zamanı şimdi…