Tüm okul dönemi boyunca çekingen bir öğrenci oldum. Bildiğim konularda olsun parmak kaldırıp söz almaktan kaçınırdım. Gerçi hiçbir zaman çalışkan biri olduğum söylenemez, ama yıllar boyu yaşadığım özgüven eksikliğini de yadsıyamam. Bu olumsuz yanım belki yetişme tarzımdan, belki de yapısal özelliğimden kaynaklanıyordu, kim bilir. Bu yaşıma geldim, bir topluluk karşısında konuşmam gerektiğinde yine heyecanlanırım, ama bir görüş bildirmem gerektiğinde, düşüncemi söylemekten artık çekinmiyorum. Buna karşın günümüz gençlerinin, yaşıtlarıma göre özgüven konusunda çok daha rahat olduklarını görebiliyorum.
Sanıyorum hepimiz için en zor olanı, sürüden biri olmaktan kaçınmaktır. Öyle ki bir toplulukta herkesle birlikte hareket ettiğimizde hiçbir sorun yaşamıyoruz; oysa farklı bir görüş ortaya koymak istediğimizde, özgüvenimiz yoksa kaygılanıyor, çoğu zaman da küçük düşmekten, ayıplanmaktan korkuyoruz.
Amerikalı deneme yazarı Ralf Waldo Emerson, “Kendine güven”i bir ilke söz olarak sıkça kullanır. Onun Özgüven başlıklı denemesinde şöyle diyor:
“Dünyada dünyanın görüşüne göre yaşamak kolaydır, yalnızken de kendi görüşümüze göre yaşamak kolaydır; fakat yüce insan, kalabalığın ortasında yalnızlığın bağımsızlığını kusursuz bir hoşlukla koruyandır.”
Kendimi ünlü yazarın yüce insan tanımı içinde göremesem de, bu alandaki sınırlarımı genişletmek için çaba harcadığımı söyleyebilirim.
Eduardo Galeano, Kucaklaşmanın Kitabı’nda, Güvensizliğe Övgü başlığı altında şu öyküyü anlatır:
Okulun ilk gününde öğretmen, çantasından kocaman bir şişe çıkarmış. Bu şişenin parfüm dolu olduğunu, öğrencilerinin bu konuda ne kadar duyarlı olduklarını ölçmek istediğini, kokuyu aldıklarında da belli etmek için ellerini kaldırmalarını söylemiş. Sonra da öğretmen şişenin tıpasını açmış. Birkaç dakika geçmeden öğrencilerden ikisi ellerini kaldırmış. Derken beş, on, otuz… sonunda bütün eller havaya kalkmış.
Kokunun yoğunluğundan başı döndüğünü söyleyen bir genç kız, pencereyi açmak istemiş. Öğrencilerden birkaçı kıza katılmış. Parfüm kokusuyla ağırlaşan hava kısa zamanda herkesin soluğunu tıkamış. Bir süre bekledikten sonra öğretmen şişeyi öğrencilere birer birer inceletmiş. Şişenin içi yalnızca su doluymuş.
Çevrenin etkisiyle bir seçim yaptığımızda, olumsuz sonuçlar karşısında sorumluluğu paylaştığımız gibi, başkalarının üstüne yükleyebiliyoruz. Oysaki farklı da olsa başkalarından etkilenmeyerek atacağımız adımlar özgüvenimizi pekiştiriyor.
Amerikalı psikolog Abraham Maslow’un sevdiğim bir sözünü paylaşmak istiyorum:
“Yaşadığımız her an önümüzde iki seçenek vardır; gelişime doğru bir adım atmak ya da güvende hissetmek için bir adım geri kalmak.”
Başarılı insanların hangi seçenekle yolunu sürdürdüklerini sanırım söylemeye bile gerek yoktur!