Üçüncü Dünya terimi, Fransız nüfus bilimci Alfred Sauvy tarafından 1952’de Soğuk Savaş'ın ortasında ortaya atıldı. Üçüncü Dünya, Soğuk Savaş bloklarından herhangi birine aktif olarak bağlı olmayan, çoğunlukla Afrika, Ortadoğu, Asya ve Latin Amerika'daki sömürgecilik sonrası devletlerden oluşan daha amorf bir gruplandırmaydı.
O tarihlerde Birinci Dünya; Amerika Birleşik Devletleri, Batı Avrupa, Japonya ve Avustralya gibi müttefiklerinden oluşuyordu. İkinci Dünya ise, komünist Sovyetler Birliği (SSCB) ve onun Doğu Avrupa uydularından oluşuyordu. Bu anlayış, Sovyetler Birliği'nin ve komünist bloğun çöküşüyle ortadan kalktı. Dolayısıyla Birinci Dünya kavramı da bu dönemde önemini yitirdi. 1990’lardan itibaren ise ABD’nin başı çektiği gelişmiş devletler ile gelişmekte olan devletler arasındaki ayrım belirgin hale geldi.
Bugüne geldiğimizde, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş, tarihin gidişatını değiştirerek dünyayı jeopolitik açıdan Üç Dünya’ya bölmüş gibi duruyor: Küresel Batı, Küresel Doğu ve Küresel Güney.
Küresel Batı’da ABD başı çekiyor. Küresel Doğu’da ise Rusya ve Çin liderliği görülüyor. Küresel Batı'nın temel özelliği yayılmacı karakteri. Yakın ve uzak her ülke ile çıkarları doğrultusunda ilişki geliştiriyorlar. Diğer yandan Çin ve Rusya, yakın coğrafyayı kontrolleri altına almaya çalışırken uzak bölgelere kendilerine ekonomik değer yaratmak için erişim sağlamaya çalışıyorlar.
Küresel Güney’e gelince, onun temelinde 1964’te kurulan G77 Grubu var. Bu oluşumun amacı ekonomik çıkarlarını ortaklaşa savunmak ve BM'de müzakere kapasitelerini geliştirmekti. Bugün, 134 ülkeden oluşan G77'nin üyeleri, kendilerini düzenli olarak Küresel Güney olarak adlandırıyor.
Küresel Güney, Afrika, Ortadoğu, Asya ve Latin Amerika’daki gelişmekte olan ülkeleri kapsıyor. Bu ülkeler dünya nüfusunun büyük bir kısmını temsil etmekte. Bu bölgede çeşitli kilit devletler coğrafi ve ekonomik olarak uzun vadede önemli oyuncular olacak şekilde konumlanmış durumda. Asya'da Hindistan ve Endonezya, Latin Amerika'da Brezilya, Meksika Afrika’da Güney Afrika ve Nijerya, Ortadoğu’da Suudi Arabistan gibi…
Küresel Güney’deki ülkeler, günümüz karmaşık ortamında hem Çin ile ticaret yapma hem de ABD ile güvenlik ortaklıkları kurma çabasında. Bu sırada, Küresel Güney'in birçok ülkesi bugün Rusya ile güçlü ekonomik bağlar kurdu. Bu ülkelerden bazılarının Rusya ile ilişkileri, Sovyetler Birliğinin onlara sömürgecilikten kurtulma desteği verdiği günlere kadar uzanıyor. Çin ise, Kuşak ve Yol Girişimi aracılığıyla Küresel Güney’de nüfuzunu artırmaya devam ediyor; bu çerçevede 44'ü Sahra Altı Afrika'da ve 22'si Latin Amerika ve Karayipler'de olmak üzere bir dizi ülke ile işbirliği içine girmiştir.
Küresel Güney'deki çoğu ülke, Batı'ya karşı çıkmak istemiyor. Onlar sadece kendi politikalarını dış müdahalelerden bağımsız olarak belirleme özgürlüğünü istiyor. Örneğin, Hindistan ABD ile güçlü bir ortaklık istiyor ama aynı zamanda ucuz Rus petrolünü de arzuluyor. Küresel Güney'deki pek çok ülke, hem ABD merkezli ve hem de Çin merkezli tedarik zincirleri arasında kilit bir nokta olma eğilimindeler. Vietnam, Bangladeş veya Fas gibi bazı ülkeler şimdiden bu adımları attılar.
Küresel Batı ile Küresel Doğu arasında büyük bir güç rekabeti çağındayız. Bundan sonraki dönemde bu rekabetin odak noktası Küresel Güney olacaktır. Gelecekte Çin ve ABD kendi mevcut ittifaklarının ötesinde Küresel Güney’de ittifaklarını artırmak için yarışacaklar. Ayrıca kendi yörüngelerindeki çeşitli ülkelerin diğerinin kampına dahil olmalarını engellemeye çalışacaklar. Her zamanki gibi, bazı ülkeler diğerlerinden daha önemli olacak. Örneğin, coğrafi ve stratejik nedenlerden dolayı Filipinler, her iki süper güç için de kritik bir öneme sahip.
Almanya’nın efsane Şansölyesi Otto von Bismarck, kendisini geceleri uykusuz bırakan bir jeopolitik senaryodan bahsetmişti: Fransa ve Rusya'nın ittifak halinde olması. Bu, onun 'kabus koalisyonu' olarak adlandırdığı bir durumdu. Günümüzde ise ABD için kâbus senaryosu Küresel Doğu ile Küresel Güney'in iş birliği yaparak Küresel Batı'yı dışlamasıdır. Çin için ise kabus koalisyonu, Küresel Batı ile Küresel Güney'in ittifak kurmasıdır.
Küresel siyasetin Üç Dünya Sistemi muhtemelen yakın ve orta gelecekte bizimle birlikte olmaya devam edecek. Eğer bu yeni sistem, küresel düzenin kurallarını ve kurumlarını savaşları engelleyecek ve insanlığa refah ve güvenlik sağlayabilecek şekilde başarıyla yeniden düzenleyebilirse, uzun bir süre daha yıkıcı bir dünya savaşından kaçınmış olabiliriz.