Belki çoğumuza ´klasik´ gelebilecek bir sözdür. Profesyonel tur rehberleri bir ülkenin gönüllü turist elçisidir. Şu sıralarda Meclis´e sunulan ve komisyonda kabul edilen kanun teklifi sadece bu mesleği ayaklar altına almaya, itibarsızlaştırmaya yönelik bir hareketin değil, öte yandan diplomatik krizlere bile yol açabilecek, birilerine ´kolay´ turizm yapabilmenin önünü açabilecek bir fikrin eseridir. Gelin bu kanun teklifini yakından inceleyelim: * Ören yerleri haricinde otobüslerde rehber zorunluluğu kalkacakmış! Rehberlerin eşlik etmediği, yabancı dil bilgisi olmayan kaptanlarla gerek şehir içi gerekse de şehirler arası yolculukları düşünelim. İstanbul´un trafiğinde, uzun Anadolu yollarında gerek mimari eserleri, gerekse de ülkemizin tarihini, somut ve somut olmayan kültürel mirasını kim anlatacak? * Yabancı dil bilmeyenlere rehberlik kokartı almasının önü açılıyor! Rehberlik odaları meslek içi eğitimlerini arttırmaya, çoğu meslektaşımız farklı disiplinlerde de kendilerini geliştirmeye çalışadursun, tek bir yabancı dili bile öğrenme yetisinde olamayan biri rehberlik yapabilecek. Hangi dünya görüşünü bize aktarabilir dersiniz? * Rehberlik eğitimi almadan bazı bölümlerden rehberliğe geçilebilecek?! Bu mesleği dört yıllık üniversite ve ardından iki yıl tezli yüksek lisans eğitimi sonrasında iki yıl bakanlık eğitimi, Türkiye turu ve sayısız dil ve uzmanlık sınavından geçerek hak kazanmış biri olarak bile bu kural kabul edilemez. Kısaca birileri ´profesyonel tur rehberliği´ mesleğinin içini boşaltmak,donanımlı insanları uzaklaştırmak için kolları sıvamış durumda. Meslek mensuplarının haklı itirazları dinlenmeli ve sadece birilerinin işini kolaylaştırmak üzerine aklıselim olmayan, ülkemizin prestjini düşürecek hareketlerden kaçınılmalıdır. Ülkemizin her geçen yıl artan ivmedeki turizm potansiyeli bu mesleği ´ucuzlatarak´ değil, niteliği arttırarak mümkün olabilir. Yıllardır birlikte tur yaptığımız dostlar, toplumumuzdan meslektaşlar siz ne düşünüyorsunuz? Kendinizi, misafirlerinizi minimum vasıfları taşıyamayan bir rehbere emanet eder miydiniz?
Belki çoğumuza ‘klasik’ gelebilecek bir sözdür. Profesyonel tur rehberleri bir ülkenin gönüllü turist elçisidir.
Şu sıralarda Meclis’e sunulan ve komisyonda kabul edilen kanun teklifi sadece bu mesleği ayaklar altına almaya, itibarsızlaştırmaya yönelik bir hareketin değil, öte yandan diplomatik krizlere bile yol açabilecek, birilerine ‘kolay’ turizm yapabilmenin önünü açabilecek bir fikrin eseridir.
Gelin bu kanun teklifini yakından inceleyelim:
* Ören yerleri haricinde otobüslerde rehber zorunluluğu kalkacakmış! Rehberlerin eşlik etmediği, yabancı dil bilgisi olmayan kaptanlarla gerek şehir içi gerekse de şehirler arası yolculukları düşünelim. İstanbul’un trafiğinde, uzun Anadolu yollarında gerek mimari eserleri, gerekse de ülkemizin tarihini, somut ve somut olmayan kültürel mirasını kim anlatacak?
* Yabancı dil bilmeyenlere rehberlik kokartı almasının önü açılıyor! Rehberlik odaları meslek içi eğitimlerini arttırmaya, çoğu meslektaşımız farklı disiplinlerde de kendilerini geliştirmeye çalışadursun, tek bir yabancı dili bile öğrenme yetisinde olamayan biri rehberlik yapabilecek. Hangi dünya görüşünü bize aktarabilir dersiniz?
* Rehberlik eğitimi almadan bazı bölümlerden rehberliğe geçilebilecek?! Bu mesleği dört yıllık üniversite ve ardından iki yıl tezli yüksek lisans eğitimi sonrasında iki yıl bakanlık eğitimi, Türkiye turu ve sayısız dil ve uzmanlık sınavından geçerek hak kazanmış biri olarak bile bu kural kabul edilemez.
Kısaca birileri ‘profesyonel tur rehberliği’ mesleğinin içini boşaltmak,donanımlı insanları uzaklaştırmak için kolları sıvamış durumda. Meslek mensuplarının haklı itirazları dinlenmeli ve sadece birilerinin işini kolaylaştırmak üzerine aklıselim olmayan, ülkemizin prestjini düşürecek hareketlerden kaçınılmalıdır.
Ülkemizin her geçen yıl artan ivmedeki turizm potansiyeli bu mesleği ‘ucuzlatarak’ değil, niteliği arttırarak mümkün olabilir.
Yıllardır birlikte tur yaptığımız dostlar, toplumumuzdan meslektaşlar siz ne düşünüyorsunuz? Kendinizi, misafirlerinizi minimum vasıfları taşıyamayan bir rehbere emanet eder miydiniz?
Yılmaz Karakoyunlu hayatını kaybetti…
Kendisini daha sekiz - dokuz yaşlarında bir çocukken Levent’te babamın diyalize girdiği merkezin hemen yanındaki komşu evde eşi Altan Hanım vasıtasıyla tanıma fırsatım olmuştu.
Altan Hanım’ım yaptığı dostluk vesilesiyle, ailenin daha o dönemlerde edebiyata yatkınlığını, Yılmaz Ağabey’in değerli işlere imza attığını öğrenmiştim. Yıllar geçti, toplum Yılmaz Karakoyunlu’nun beyaz perdeye uyarlanan eserleriyle tarihteki kara sayfaları tanıdı. Önce ‘Salkım Hanım’ın Taneleri’ ardından da ‘Güz Sancısı’ sermayenin el değiştirmesinden tutun da 6-7 Eylül 1955’i nihayet anlatan eserlerdi. ‘Üç Aliler Divanı’ da Atatürk’e yapılan suikasti konu alarak o dönem tabu kabul edilecek konuları işleyebilen bir başyapıttı. Yılmaz Karakoyunlu siyasetçi kimliğinin yanında bir Cumhuriyet aydını ve değerli bir yazardı. Kayıpların çokça yaşandığı bir senedeyiz. Yolu ışık olsun.