2016 yılında, ABD başkanlık seçimlerinden önce, adaylardan birinin bir telefon konuşması açığa çıktığında ABD kamuoyu ama özellikle Cumhuriyetçiler şaşkına dönmüştü. Zira o güne kadar bir başkan adayının bu derece belden aşağı konuşmasına tanık olunmamıştı.
Şöyle diyordu başkan adayı: “Bir yıldız olduğunuzda, her şeyi yapabilirsiniz. Onları ‘şeylerinden’ yakalayın. Her şeyi yapabilirsiniz.”
Açıkça yazılamayan ise, argo dilinde kadın cinsel organıydı.
Adayın yaklaşımı ise, ülkede, öncesi hiç tecrübe edilmemiş, otoriter ve keyfi bir devlet yapısının öncül versiyonuydu.
O gün Amerikan kamuoyu, dünya lideri olan ülkelerinde görülmemiş bir dönem başladığının alarm zilini duymuş olacaktı…
***
Donald Trump bu sözüne ve başka tuhaf söylemlerine rağmen başkanlık seçimlerini kıl payı kazanacak, ABD tarihinde görülmemiş karar ve söylemlere imza atan bir dört yıl yaşatacaktı halkına ve dünyaya. Özellikle Batı dünyasının pek sevmediği Putin ile alışılmadık bir ilişki dünyasına girecek, seçimi kazanmasında Rus odaklarının payı olduğu ayyuka bile çıkacaktı.
2020’deki başkanlık seçimlerini açık bir şekilde kaybetmesine rağmen, yine ABD tarihinde görülmemiş bir şekilde Trump seçim sonuçlarına hile karıştığını söyleyecek, yenilgiyi kabul etmeyecek, üstelik taraftarlarını kışkırtmasıyla neden olduğu Senato baskınıyla post-modern bir darbe girişimine yol açacaktı…
Makul olan, Trump’ın koskoca Cumhuriyetçi Parti delegeleri tarafından yüz üstü bırakılarak tarihsel ABD muhafazakar dünyasına uygun bir adayın 2024 sonunda yapılacak seçimlerde aday gösterilmesiydi. Lakin post-modern dünyada makuliyet özellikle ABD seçmeni özelinde niteliğini kaybetmiş durumda. Zira Trump, partisinin kimi makul yöneticilerine rağmen açık ara tek adam oluyor bugünlerde.
Donald Trump bu sene kendisine karşı açılan iki önemli davadan da suçlu bulunmuş bir başkan adayı olarak girecek seçimlere. Geçtiğimiz ay cinsel taciz ve hakaretten 83 milyon dolar para cezasına çarptırılırken, geçenlerde ise malvarlığının değerini sahtekarlık yaparak şişirip bankaları yanılttığı için tam 355 milyon dolar cezaya maruz kaldı.
Cinsel tacizden suçlu bulunan bir insanın hala başkan adayı olabileceği kadar liberal bir siyaset anlayışına sahip bir ülkenin en azından halkının böylesi birinin peşinden gitmeyeceği pekala da düşünülebilirdi ama öyle olmadı.
Trump’ın kimi söylemleri de aday olmasına pek engel olamamış görülüyor. Örneğin ülkenin sınırları içinde yaşayan öz ve öz Amerikan vatandaşı olan sol/ilerici kesim için, “ülkemizin sınırları içinde haşarat gibi yaşayan radikal sol haydutlar” ifadesi, öncesi görülmemiş bir ötekileştirmeyi ve düşmanlığı gösteriyor. Eski Genelkurmay Başkanı Mark Milley'nin, ‘vatana ihanet suçundan idam edilmeyi hak ettiğini’ ima etmesi gibi radikal bir söylem bile aday olmasına pek engel olmamış görünüyor. Hatta, Amerikan Anayasası’nı feshetmeyi düşünmesi bile destekçilerini zerre kadar menfi bir şekilde etkilememiş görülüyor…
Kimi tarafsız gözlemciler bu tuhaf durumu Amerikalıların Trump’ın bu eylem ve sözlerini kanıksamasına ve böylelikle onun başkanlığı döneminde yaptıkları ve darbe girişimiyle ilgili olarak toplu hafıza kaybına uğramalarına bağlıyor. Alabildiğine post-truth taktikleri uygulayan Trump yanlısı medya sayesinde, kimi gerçekler başarıyla unutturulup bambaşka gerçeklikler yaratılmış durumda aynı gözlemcilere göre.
Cumhuriyetçi Parti’nin geleneksel etiğini temsil edenler bir bir partiyi terk ederken, MAGA’cılar (Trump’ın ünlü sloganı: Make America Great Again/ABD’yi Tekrar Büyük Yap) partiyi tamamen ele geçirmiş durumda.
Trump’ın önderliğindeki partinin, eski geleneksel muhafazakar çizgisini yitirmeye başladığı, bildik Amerikan değerlerine karşı çıkan illiberal bir partiye dönüşme yolunda hızla ilerlediği görülüyor. Buna bir de Biden döneminde görülen enflasyon ve göçmen sorunları eklenince Trump arzu ettiği hedefine yaklaşacak gibi görünüyor.
Cumhuriyetçi Parti eski üst düzey yöneticilerinden, günümüzde ise inanç temelli Trinity Forum adlı kuruluşun yöneticisi Peter Wehner, Trump’ın partiyi ve seçildiği takdirde ülkesini felakete sürükleyeceğini iddia ediyor. Wehner, partinin karanlık bir döneme girdiğini, Trump’a ait olacak ‘yeni’ partinin, entelektüellere düşman, komplo teorilerine sığınan, otoriter, kaba ve hatta anarşist bir hale geldiğini savlıyor.
Buna karşılık, başını Trump destekçisi Heritage Foundation’ın çektiği 70 kadar düşünce kuruluşu, kendilerine göre önemli gördükleri değerleri korumak adına, seçim kazanmanın yeterli olmadığını düşünerek 180 günlük bir ‘geçiş planı’ hazırlamışlar.
Planda ülkenin kurumlarına işlemiş liberal kültürden uzaklaşıp katı muhafazakar dünyaya geçiş öngörülmüş. Ayrıca işe alımlarda liyakat yerine, ırk ve cinsiyet temelli işe alım stratejisi olan liberal kuralları ortadan kaldırıp tüm kurumlarda ırksal ve cinsiyet çeşitliliği yaklaşımına son vermeyi planlamışlar.
Diğer tarafta Trump’ı destekleyen ve Kudüs’te hala Mesih’i bekleyen Evanjelistlerin siyasi kazanımlarının ne olacağı da merak konusu.
***
Putin’le Batı’daki ve NATO’daki müttefik ülkelerin liderlerine oranla çok sıkı fıkı olan, Batı’nın demokratik anlayışıyla sorunları olan ve her fırsatta, Batı ülkelerini gerekli parasal yardımları yapmadıkları sürece NATO’dan çıkmakla tehdit eden bir başkan adayını konuşuyoruz. Rusya’nın Ukrayna işgali gerçeğini görmezden gelip başkan olduğu takdirde Ukrayna’ya yardımı keseceğini ve ülkesinde Filistin’e destek veren yabancıları sınır dışı edeceğini söyleyen ama, dört sene önceki seçim sonuçlarındaki itirazına destek vermediği için İsrail Başbakanı Netanyahu’yu defterinden sildiğini söyleyen birinin başkan olma ihtimalinden bahsediyoruz. Bütün bunlar tuhaf ama gerçek…
Ama asıl tuhaflık dünya lideri olan, demokrasinin tüm kurumlarıyla istikrarla çalıştığı bir ülkede başkan adaylarının, 80’lerinde, biri tuhaf, diğeri ara ara hafıza kaybına uğrayan iki yaşlıdan ibaret olması. Koskocaman ülkede başka aday çıkmaması belki de siyasetteki çürümenin sonuçlarından biri. Dürüst insanlar bu ölümcül alana girmek istemiyor.
Aslında salt siyaset değil, onun öznesi olan insan ve insanlık çürümüş, haberimiz yok…