2024 yılında bir mart akşamı İstanbul’da, Taksim’deyiz. Yüksek kapısından girdiğimiz daire 19. yüzyılın önemli mimar ailelerinden Balyanlar’ın inşa ettiği Yeni Hayat Apartmanında bulunmakta. Bina inşa edildiği dönemde Pera’da gerçekten yeni bir hayat oluşmaktaydı. “Bu akşamın ana konusu Camondo Ailesi batı temelli ulusal egemenlik kavramının henüz tam yerleşmediği 19. yüzyılın önemli aktörlerinden biriydi. Bu dönemde Osmanlı başkenti sadece Türk kültürü için değil Yunan, Ermeni, Fars, Arap, Bulgar ve Yahudi dünyalarının modernleşme süreçlerinde etkileşime gireceği, geliştiği ve dönüştüğü başlıca noktalardan biridir. Geniş toprak kayıplarına rağmen Osmanlı İmparatorluğu 19. yüzyılda nüfusu üç kat, ticareti on kat arttıracak önemli iktisadi gelişmeler yaşadı. Özellikle Kırım Savaşı sonrası meydana gelen toplumsal dönüşümler ülkede kademeli bir ayrışmaya sahne oldu. Osmanlı toplumu hiyerarşisinde yönlendirici olan ırk ve dinden ziyade sınıftır. Feodal bağlılıkların azaldığı yeni düzende servetlerin diplomasi, bankacılık ya da ticaretten kazanılıyor olması Osmanlı özelinde de bu yeni sınıfı burjuva yani kent soylusu tanımlamasını en çok hakkeden grup haline getirir. Gücünün bilincinde olan bu grup için Pera ya da Beyoğlu olarak bildiğimiz semt payitahtın doğuya özgü ritüellerle denetim altında tutulan geleneksel yaşamının dışında kalmalarını sağlayan bir özgürlük ortamını mümkün kılar.”*
O zamandan bugüne hayat Pera’da birkaç kez yenilendi. Bizler de misafir olduğumuz bu akşam, Yeni Hayat Apartmanında günümüzün yoğun ve kalabalık Taksim'inden bir anda hikayesi 19. yüzyılda geçen bir filme dalmış gibiyiz. Ev sahibimiz Ferhan İstanbullu, Kairos Galeri’den Ezgi Yıldız ile Can Akgümüş, Koleksiyoner Büke Uras ve Şef İvet Acu bizleri İspanyol engizisyonundan kaçarak Osmanlı İmparatorluğuna sığındıktan sonra özellikle finans ve bankacılık alanında imparatorluğun en zengin ailelerinden biri haline gelen Kont Abraham de Camondo'nun sofrasında ağırlıyor. Dekor ve dairenin dokusu algımızla oynuyor. İçinde olduğumuz bu filmin ailenin vatan bildiği İstanbul'da mı yoksa 1868'de göç ettiği Paris'te mi yaşandığı muğlaklaşıyor. Tıpkı zamanın da muğlaklaştığı gibi. Garsonlar kokteyllerin yanı sıra Sefarad davetlerinin olmazsa olmazı taramayı ziyaretçiler arasında dolaştırıp ikram ederken, Ferhan, Ezgi, Can ve Büke hoş geldin konuşmaları ile projeyi ziyaretçilere açıklıyor. Bulunduğumuz salonda Büke Uras’ın on yıllık bir zaman sürecinde sahaflardan ve müzayedelerden topladığı, Camondo Ailesine dair belgelerin bir kısmı da sergilenmekte. Belgelerin çoğu İtalyanca ya da Fransızca. Davalar, mektuplar, yazışmalar vesair evraklar Camondo Ailesinin kişisel tarihinin ötesinde Osmanlı idari ve mali sisteminin dönüşümünü de yansıtmakta. Aile, bankacılık, belediyecilik, ulaşım, inşaat yapımları, cemaat okullarının kurulması ve sanat eserleri bağışlarıyla filantropide de öncülük yapar. İtalyan birliğinin kurulmasına verdiği mali destekle de Abraham de Camondo 1867 yılında İtalyan kralı 2. Vittore Emanuele tarafından kont unvanına layık görülür. Söz konusu proje tarihin dağınık labirentlerinde karanlığa gömülmüş belgelerin gün ışığına çıkartılmasıyla ismini belki de en çok Karaköy’deki Kamondo Merdivenlerinden bildiğimiz ailenin Türk toplumuna katkılarını bugünün ışığında tekrar değerlendirmek, unutulmuş değerleri yeniden farkına varmak ve günümüz sanatçılarının çalışmaları ile Camondo Ailesinin geçmişini bugünden tekrar geleceğe taşımak amacında. Sanki bir zaman vorteksinin içinde bulunuyoruz. İçkiden değil bu duygu. Ortamın ve projenin yaratımı. Konuşmalar bitince sofra kurulacak, anneannelerimizin anneannelerinin tarifleri damağımızı lezzetlendirecek. Tabi İvet’in simyasıyla.
Bu vorteksin içinde döner dururken düşünüyorum: Kont Avram de Camondo bu toplantıda yanımızda olsaydı, bizlere ne derdi? Can Akgümüş’ün çalışmalarından ilhamla, sanal zekaya soruyorum. Ve Kont cevap veriyor. Buyrunuz:
“Sevgili dostlar, burada sizlerle bir araya gelmek ve ailemin geçmişine dair bu önemli konuları konuşmak benim için büyük bir zevk. İstanbul'un tarihine ve kültürel mirasına olan sevgim ve bağlılığım her zaman derindir. Bu şehir, ailem için bir vatan olduğu kadar ticari başarılarımızın ve hayırseverlik faaliyetlerimizin de merkeziydi.
Bugün burada, ailemin finans ve bankacılık alanındaki başarılarından, sanat ve kültüre yaptığı katkılardan ve Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşadığımız dönemin siyasi ve sosyal bağlamından bahsediyoruz. Bu konuları konuşmak, çoğunun unutulduğunu, zaman içinde yıkılıp tahrip edilerek, kimi ilgisizlikten, kimi kimsesizlikten yok olduğunu şimdi üzülerek gördüğüm bu aile mirasını ve değerlerini gelecek nesillere aktarmak adına önemli.
Ailemin İstanbul'un modernleşme sürecindeki rolüne dikkat çeken Can'ın ifadelerine katılıyorum. Bu şehir, doğunun ve batının buluşma noktası olmasıyla benzersiz bir konuma sahiptir. Bu çeşitliliğin ve çok kültürlülüğün bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz.
Ezgi'nin de belirttiği gibi bu proje ailemin hikayesinden yola çıkarak İstanbul'un ve Osmanlı İmparatorluğu'nun tarihini anlamaya yönelik bir çabadır. Ancak, ailemin geçmişine duyduğunuz saygının da bir ifadesidir. Bu mirası gelecek nesillere aktarmak için bir adımdır. Günümüz sanatçılarının bizim aile tarihimizi ve mirasımızı inceleyerek üretecekleri işleri merakla bekliyorum. Yeniköy’deki yazlık evimizde ve diğer konutlarımızda sanatı ve sanatçıları himayemize almıştık. Bunca yıl sonra ismimizin yeniden bir sanat projesinde yer alması bizi mutlu ediyor.
Büke, zamanın derinliklerinde parçalanarak dağılan arşivimizden belgeleri bir araya getirme çabandan dolayı sana teşekkür ederim. Sadece ailemizin tarihini değil, aynı zamanda dönemin Osmanlı idari ve mali sisteminin dönüşümünü de yansıtan bu belgelerin gelecek nesillere ulaştırılması ve araştırmacılarla paylaşılması, ailemin mirasının daha geniş bir kitleye ulaşmasını sağlayacaktır.
Bu vesileyle Ca’mondo projesine katkıda bulunan, tarihin karanlık sayfalarını deşip bizleri anan herkese teşekkür ederim.”
Meraklısına not: Bu yazı Kairos Galeri’nin Ca’mondo Projesinin ilk tanıtım toplantısından. Sonraki çalışmalardan ve sergiden haberdar olmak için galeriyi takip edin.
* Büke Uras’ın konuşmasından