Hamas’ın, 7 Ekim 2023’te İsrail’e karşı, özellikle sivillere yönelik vahşi saldırısının en büyük amacı, böylesi bir büyüklükteki saldırı ve katliam karşısında İsrail’in sertlikle cevap vermesi suretiyle bir süredir gündemde olan İbrahim Anlaşmalarının bozulmasını sağlamaktı. Nitekim tarihi anlaşmanın bir tarafında olan Suudi Arabistan ve kimi Körfez ülkeleri, İsrail’in topyekûn karşı saldırısından sonra bölgede iki devletli çözümün gerçekleşmesine kadar İsrail ile ilişkilerin dondurulduğunu açıklamışlardı.
Lakin 7 Ekim’de Hamas’ın başlattığı savaş belki de kimsenin öngöremediği başka gelişmelere de neden olacaktı.
Savaşın uzaması, Gazze’de sivil kayıpların çok artması ve halkının yaşadığı büyük gıda sıkıntısı, Hamas tarafından bebekler dahil tutulan İsrailli rehinelerin geri verilmemesine rağmen ABD kamuoyunda ve dolayısıyla Biden yönetiminde İsrail’e karşı savaşın başından beri gösterilen büyük destekte erozyona neden olacaktı. Umulmadık aykırı sesler, Demokrat Parti’nin sadece progresif denilen sol kanadında değil, her daim İsrail destekçisi gruplar özelinde de kendini göstermeye başlayacaktı.
Geçtiğimiz hafta senato çoğunluk lideri olan Demokrat senatör Chuck Schumer bu erozyonu gösteren uzun konuşmasında İsrail’e destek ve bağlılığını vurguladıktan sonra özetle şöyle konuşacaktı:
“7 Ekim’de Hamas’ın yaptıkları her türlü hayal gücünün ötesindeydi. O gün sivillere yapılan katliamlar ve tecavüzlerle ilgili videoları gördüm. Önceden tasarlanmış bu saf kötülüğü hayatım boyunca unutmayacağım… Her iki tarafın beş aydır yaşadıkları karşısında artık bölgeye barışın gelmesi için çaba sarf etmeliyiz. İsrailli rehinelerin serbest bırakılması için her saniye taraflarla görüşerek çözüm bulmaya çalışıyorum… Gazze halkı bugün büyük bir insani felaketle karşı karşıya. Filistinli siviller Hamas'ın günahlarının acısını çekmeyi hak etmiyor…
Yahudi halkı yüzyıllar boyunca acı çeken ve ezilenlerle empati kurmuştur çünkü biz bunların çoğunu kendimiz de biliyoruz. Tevrat'ın bize öğrettiği gibi, her insan hayatı değerlidir ve ister İsrailli ister Filistinli olsun kaybedilen her masum hayat, Tevrat’ta da yazıldığı gibi tüm dünyayı yok eden bir trajedidir…”
Schumer bölgedeki felaketin sona ermesinin tek yolunun iki devletli bir yapı olduğunu gerekçeleriyle anlattıktan sonra bu çözümün önündeki dört engelin olduğunu söyler:
Hamas ve onun kötücül tutumlarına destek veren ve tolere eden Filistinliler, İsrail hükümetinde ve toplumunda olan radikal sağcı İsrailliler, Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ve İsrail Başbakanı Netanyahu.
Bu engellerin gerekçelerini anlattıktan sonra Chuck Schumer meseleyi daha da ileri götürür ve İsrail hükümetinin yeni bir genel seçimlerle değişmesi gerektiğini şu sözlerle ifade eder:
“İsrail halkının çoğunluğunun değişim ihtiyacı olduğunu anladığına ve savaş sona erdiğinde yeni bir seçim yapılmasının İsraillilere gelecekle ilgili vizyonlarını ifade etme fırsatı vereceğine inanıyorum.”
Schumer tek çözümün iki devletli yapı olduğunu ve bunun İsrail tarafından kabul edilmesi gerektiğini söyleyerek uzun konuşmasını bitirir.
Konuşmaya İsrail aşırı sağı tepki gösterir ve Yahudi olması nedeniyle Schumer’i ‘hain’ ilan eder. Başbakan Netanyahu ise, “İsrail muz cumhuriyeti değildir” şeklinde tepkisini dile getirir.
Senato'nun Cumhuriyetçi lideri Mitch McConnell da tepkilere katılarak Netanyahu'yu savunur. McConnell, “Kendi demokrasimize dış müdahale konusunda aşırı heyecan yapan Amerikalıların, İsrail'in demokratik olarak seçilmiş liderinin görevden alınması çağrısında bulunması tuhaf ve ikiyüzlülüktür. Bu eşi benzeri görülmemiş bir şey” der…
2024 sonu yapılacak başkanlık seçimlerinde aday olacağı kesinleşen Donald Trump da fırsatı kaçırmaz ve Demokrat Parti’ye oy veren Amerikan Yahudilerini öncesi görülmemiş bir şekilde etiketleyerek şöyle der:
“Demokratlara oy veren herhangi bir Yahudi, dinlerinden nefret ediyor. İsrail'le ilgili her şeyden nefret ediyorlar. Bunlar kendilerinden utanmaları gerekiyor çünkü İsrail yok edilecek.”
Bu sözler aslında, savaşla başlayan dönemden itibaren Amerikan Yahudilerinde oluşan fikirsel bölünmeye benzin dökerken seçimlerde İsrail’i koşulsuz destekleyen tek parti olan Cumhuriyetçi Parti’ye daha fazla Yahudi oylarını çekmeyi amaçlıyor.
Schumer’in bu beklenmedik çıkışının ardında yatan ise Demokrat Parti’de giderek zemin kazanan sol ve progresif denilen kesimin sert İsrail eleştirilerini bir anlamda nötralize etmek. Zira, Amerikan Müslüman gruplarından öte diğer etnik veya beyaz Amerikalı gençlerde giderek artmakta olan İsrail eleştirisi demokratları kara kara düşündürtüyor.
Başkan Biden’ın geçenlerde verdiği bir röportajda, “Ne olursa olsun, İsrail’in yanındayım, İsrail’in savunulması hala kritik önemde” demesine rağmen Netanyahu’nun İsrail’e artık faydadan çok zarar getirdiğini söylediğini de not etmek lazım.
Son olarak ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’nde, İsrail’in kabul etmediği bazı yönlerinin olduğu ateşkes anlaşmasını veto etmeyip kararın geçmesine izin vermesi, ABD- İsrail ilişkilerindeki kırılmayı açık açık gösteriyor.
Amerikan Yahudi örgütlerinin önde gidenlerinden ADL ve AIPAC gibi kuruluşların gittikçe Cumhuriyetçilere yaklaşmaya başlaması Amerikan Yahudi Toplumu özelinde büyük bir kırılmayı da işaret ediyor. Schumer ise ‘sessiz çoğunluk’ olarak nitelediği liberal ve İsrail yanlısı Amerikan Yahudilerinin tek adresinin tarihte olduğu gibi sadece Demokrat Parti olduğuna, zira bugünkü yönetimin onların görüşlerini bire bir temsil ettiğine inanıyor.
Bunun böyle olup olmadığı başkanlık seçimlerinde görülecek.
ABD’de başkanlık seçimlerini Trump’ın kazanması durumunda bugün kırılmakta olan ABD-İsrail ilişkilerinin normale döneceğini savlamak mümkün. Lakin Trump’ın İsrail yanlısı olmasına rağmen bölgede barış adına atabileceği radikal adımlara, barış kelimesiyle pek barışık olamayan İsrail’in aşırı sağından nasıl bir tepki alacağı da denklemin bir başka bilinmeyeni.
Biden kazanırsa da bir başka bilinmeyenle karşı karşıya kalınacak…
Kendimizi unuttuk ama en azından, genç kuşakların barışı görmesini dileyelim, yarın veya yarının ertesi bir zamanında…