Bir önceki yazımda belirttiğim gibi Cage 1931 yılında, önemli besteci Schönberg´in dünyasına girmek üzeredir. Schönberg müziğe kattığı ´12 ton sistemi´ ile, öğrencilerini ve müstakbel bestecileri çok etkilemiştir. Peki, Klâsik Batı Müziği´nde 12 ton sistemine kadar olan gelişim nedir? Bu ve bundan sonraki yazı işte bu tarihsel gelişim ile ilgili. Haydi bir göz atmaya başlayalım.
Klâsik Batı Müzik tarihi, Ortaçağ döneminden günümüze kadar uzanan geniş bir zaman dilimini kapsıyor. 500-1400 yılları arasında gerçekleşmiş Ortaçağ dönemi Klâsik Batı müziğinin erken dönemleridir. Halk müziği olsa da kilise müziği ağırlıklı olan bu dönem bireyi yani besteciyi önemsemez, bestecinin kimliği önemli değildir. Müzik ve resim sadece kilise ve din için yapılmalıdır. Ortaçağ müziği, Avrupa'nın kültürel ve dini kimliğinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamış ve müzikal açıdan birçok dini formun ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştur. Müzik makamlar/modlar üzerine inşa olup tek sesli ve serbest bir ritm anlayışı vardır.
Ortaçağ dönemini ‘Yeniden Doğuş’ anlamına gelen Rönesans dönemi takip eder. Kilise baskısına tepki olarak doğan bu dönemde ‘Hümanizm Akımı’ da etkili olur. Ortaçağ döneminin insana değer vermeyen anlayışının tam tersine, insana insan olduğu için değer veren bu felsefi anlayış, reform hareketleriyle doğan Rönesans dönemi içinde adeta kendini bulur. Hümanizm, akıllı insanın varlığını temel alan ve en büyük değer olarak gören, kişinin ahlak ve yaratıcılık anlamında kendi kendine yetmesini ve herhangi doğaüstü-dini kavrama başvurmamasını belirten, böylece insanın salt doğallığını ve özgürlüğünü ortaya çıkarmayı amaçlayan felsefi bir düşüncedir. Ayrıca bu felsefe insanı ‘Micro Cosmos / Küçük Evren’ olarak tanımlamaktadır.
1400-1600 yılları arasında gerçekleşmiş Rönesans dönemi müziğinde, müzik notasyonu ve yazımı üzerinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. Müzik notaları ve ritimler daha ayrıntılı bir şekilde yazılmış ve belirli kurallara tabi tutulmuştur. Rönesans dönemi, müzik tarihinde insanın yeniden keşfedişinin ve sanatın yeniden canlanmasının bir dönemidir. Tek sesli anlamına gelen monofoni yerine çok sesli anlamına gelen polifonik müziğin gelişimi, madrigal türünün popülerleşmesi ve müzikal yeniliklerin ortaya çıkması, bu dönemin müzikal özelliklerini belirlemiştir. Rönesans dönemi müziği, Avrupa'nın kültürel ve sanatsal mirasında önemli bir yere sahiptir ve müzik tarihindeki evrimin önemli bir aşamasını temsil etmiş olup birçok ünlü besteci ve müzisyenin yetiştiği bir dönemdir. Neuma yazısından bugün bildiğimiz nota yazımına geçiş bu dönemde gerçekleşmiştir. Neuma işareti, kullanış amacı itibarıyla bir nota yazımından ziyade Ortaçağ manastır ve kilise şarkıcılarının ezgileri anımsamalarını kolaylaştırmak ve ezgi iniş çıkışlarını görebilmek adına kullandıkları anımsatıcı niteliğinde bir işarettir. Josquin des Prez, Giovanni Pierluigi da Palestrina ve Claudio Monteverdi gibi besteciler öne çıkar.
1600-1750 yılları arasında gerçekleşmiş Barok dönem müzik tarihindeki önemli bir dönem olarak kabul edilir. Barok, İspanyolca’dan Fransızca’ya geçmiş bir kelimedir. Anlamı; ‘Biçimsiz inci’dir. 18. yy sanatçıları bu dönemdeki eserleri fazla karmaşık, aşırı süslü, abartılı, düzensiz ve zevksiz olarak küçük düşürmek adına ‘Barok‘ nitelendirmesini kullanmışlardır. Bu dönemde soyluların ve burjuvazinin Rönesans sebebiyle gelişen toplumsal ve ekonomik hareketliliğe, değişime karşı, sanatsal anlamda egemenlik sağladığını görüyoruz. Özellikle J.S.Bach’ın çok önemli katkısı ile müzikteki modal yani makamsal çeşitlilik artık majör ve minör olmak üzere iki diziye toplanarak Klasik Batı müziğinin temelini atmıştır. Bach, klavyeli çalgılar için Das Wohltemperierte Klavier adını verdiği ve 24 majör ve 24 minör olmak üzere tüm tonlarda çalınacak Prelude ve Füg’ler besteler. Füg sanatını zirveye taşıyan bu eserler örgüsünün mükemmel yoğunluğu ile Barok döneme damgasını vurmuş, Armonik yapısı ve füg formunun yoğun oluşumu ile Barok dönemden sonra gelen dönemlere çok sağlam bir yapı oluşturmuştur. Bunun yanı sıra, oratoryo, güçlü ifadeye yönelik konuşur gibi şarkı söylemek anlamındaki resitatif formu, opera, dramatik ifadeler, dans parçalarından oluşmuş süite formu gibi birçok form bu dönemde gelişmiştir. Bunlara bağlı olarak enstrüman gelişimi de bu dönemde başlamıştır. Tomaso Albinoni, Francesca Caccini, George Frederic Haendel, Claudio Monteverdi, Giovanni Battista Pergolesi, Henry Purcell, Georg Phillip Telemann, Antonio Vivaldi, Jean-Baptiste Lully döneme damgasını vurmuş diğer önemli bestecilerdir.
Haftaya kaldığım yerden devam edeceğim. Sizleri şimdilik, Henry Purcell’in çok sevdiğim operası ‘Dido ve Aeneas’ında yer alan ‘When I Am Laid in Earth’ aryası ile baş başa bırakıyorum; Kartaca'nın dul kraliçesi Dido, yeni bir Truva bulacağı İtalya'ya giderken gemisi kazaya uğrayan Truva Prensi Aeneas'ı eğlendirir. Dido ve Aeneas birbirlerine âşıklardır. Cadılar, Dido'nun yok edilmesini planlar ve Büyücü sihirle, kraliyet çifti avlanırken bir fırtına çıkmasını ve aynı zamanda büyücü meclisinden birisinin Merkür’ü taklit etmesini yaratır. Fırtına gerektiği gibi kopar ve saraylılar aceleyle şehre geri dönerken sahte Merkür, Aeneas'a Dido'dan ayrılıp İtalya'ya yelken açması gerektiğini söyler. Ve denizcileri cadıların hoşuna gidecek şekilde ayrılmaya hazırlar Aeneas, gittikten sonra kendini öldüren Dido'dan ayrılır, yas tutan aşk tanrıları onun ölümüne üzülür. Operadaki açık ara en ünlü şarkı Kraliçe Dido tarafından söylenmektedir. ‘When I am Laid in Earth’, ‘Dido'nun ağıtı’ olarak anılır.
Jessye Norman, soprano
Raymond Leppard, şef
English Chamber Orchestra
https://www.youtube.com/watch?v=jOIAi2XwuWo