Yine bir seçim dönemi daha geçirdik. Yıllardır seçim üstüne seçim yapılan ülkemizde bu kadar çok seçimin olması ülke insanını yordu. En çok da bu süreçlerden ülke ekonomisi yara aldı.
Seçimi kazanmak uğruna verilen ekonomik tavizler, olağanüstü kamu harcamaları, ekonominin işleyişine aykırı tutumlar ülke ekonomisini hepten zor duruma soktu.
Ama şüphesiz en büyük yarayı Türkiye Ekonomisini bambaşka bir lige taşıyacağı iddia edilen, refah, bolluk, ihracat artışı, yüksek istihdam, yüksek döviz girişi vaat edilerek ilmik ilmik inşa edilen ve adına Türkiye Ekonomi Modeli denilen ışıltılı ekonomik kararlar bütünü verdi.
Neticede Türkiye Ekonomisi bambaşka bir lige taşındı evet. Milletçe ‘küme düştük’. Dahiyane ekonomik kararlardan geriye kalan fakirleşme ve yüksek enflasyon oldu.
Haziran seçimlerinden sonra hükümet en mahir olduğu işi yaparak keskin bir ‘U Dönüşü’ ile ekonomi politikalarını rasyonel çizgiye getirecek kişileri ekonominin başına ve Merkez Bankası yönetimine getirdi.
Merkez Bankası yüzde 8,5’tan aldığı politika faizini yüzde 50’ye taşıdı. Son faiz kararı ile de kuru kontrol altında tutabilmek adına faiz koridoruna geri döndü. Borç alma ve borç verme faiz oranlarına +- 3 puan getirerek, fonlamayı ihtiyaç duyduğunda yüzde 53’e taşıyacak imkânı kendine yarattı.
Haziran 2023’ten bu yana normalleşme adına çokça adım atıldı. Bunlardan bir kısmı hükümetin seçim çalışmalarına da destek anlamında geç atılan adımlar iken bir kısmı ise erken atılmış adımlar oldu. Örneğin kur korumalı mevduatın yabancı paradan dönüşmeli kur korumalı kısmından çıkış için acele edildiğini düşünüyorum.
Fakat tüm bu gelişmeler yaşanırken bence asıl yapılması gereken önce Türk Lirası’nda bir değer kaybına imkân tanımak ve sonra para politikası önemlerini uygulamak olmalıydı. Sanırım en büyük hata bu oldu. Hem faizi hem enflasyonu hem de kuru aynı anda kontrol edemeyeceğimizi önceden test etmiş ve öğrenmiş olmalıydık.
Kur artışına yönelik gereksiz setler oluşturmak ve bunu mantıksızca savunmak bana hep Cervantes'in ünlü eseri Don Kişot’taki ana karakter La Mancha'lı Şövalye Don Quijote’un yel değirmenlerine saldırısını hatırlatır. Kuru tutmak adına milyarlarca dolar harcadık. Üstelik bunu olmayan paradan yaptık. Neticede haziran ayında başladığımız noktaya geri dönmüş olduk. Üstelik artık çok daha yüksek bir faize de katlanmak durumundayız.
Fakat bütün bunlara karşılık Merkez Bankasının eleştirilecek yönleri olsa da para politikası adına doğruyu yaptığını düşünüyorum. Kur politikalarının ne olduğunu fazlaca bilemesek de.
Merkez Bankasının yapabilecekleri var yapamayacakları var.
Mesela bütünlük yaklaşımla bir enflasyonla mücadele programını Merkez Bankası oluşturamaz. Hükümet tasarruf yapmaya yanaşmadıkça, kamu hesapsızca harcamaya devam ettikçe Merkez Bankası ne yaparsa yapsın enflasyonla tam anlamıyla mücadele edilemez.
Mesela doğrudan yabancı yatırımcı çekebilmek için Türkiye’nin bir çıpası olması lazım. Bu eskiden Avrupa Birliği çıpasıydı. Şimdi ne Avrupa ve onun temsil ettiği değerler bizim umurumuzda ne de onların Türkiye umurunda. Onların tarafından Türkiye, göçmenlerin kendi ülkelerine gelmemesi ve rahat yaşamaları için bir tampon ülke.
Enflasyon açısından Türkiye’nin kronik hale gelen sorunları var. Bunlardan birisi tarımsal üretim.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2023 yılı Bitkisel Ürün Denge Tablolarını 29.Mart.2024 tarihinde açıkladı.
Tabloya bakmadan önce kısa bir açıklama yapmak lazım sanırım. Buna göre,
Yeterlilik Derecesi; bir bölgenin kullanılabilir üretiminin (yerli üretim) o bölgenin talebini ya da 'yurt içi kullanımı'nı (insan, hayvan ve endüstrinin bütün ihtiyaçlarını) ne ölçüde karşılayacak durumda olduğunu gösteriyor. Ürün denge tabloları göz önüne alındığında yeterlilik derecesi, kullanılabilir üretimin yurt içi kullanımı karşılama derecesini yüzdesel ifade ile gösteriyor.
Değerin, 100'den küçük olması, üretimin yurt içi talebi tam olarak karşılayamadığı durumu temsil ederken, 100'den büyük olan bir değer, normal iç ihtiyaçları geçen, ihraç edilebilir ve/veya stoklanabilir miktarların varlığını göstermekte.
Şimdi artık açıklanan değerlere bakabiliriz.
Tahıl ürünleri toplamı için 2022-2023 piyasa döneminde yurt içi üretimin yurt içi talebi karşılama derecesi (yeterlilik derecesi) yüzde 92,3 olarak gerçekleşmiş. Toplam tahıl üretiminde en büyük paya sahip olan buğdayın yeterlilik derecesi yüzde 95,9 (durum buğdayında yüzde 181,0, diğer buğdayda yüzde 86,4), yem sanayinin en önemli girdilerini oluşturan arpanın yeterlilik derecesi yüzde 90,0, mısırın yeterlilik derecesi yüzde 85,8, soyanın yeterlilik derecesi ise yüzde 5,2 olarak gerçekleşmiş.
İhracatı da dikkate aldığımızda oranlar daha da düşecektir.
Nüfusumuz yaklaşık 85 milyon. Kaçak, kayıtsız göçmen vs. 10 milyon olsa etti mi 95 milyon. Bir de buna yazın ağırladığımız misafirleri ekleyince yaklaşık 130-140 milyonluk koca bir ülke oluyoruz.
Arz tarafı yetersiz, talebi karşılamaktan uzak. Buradan düşük enflasyon çıkmaz. E buna çözüm bulmak da Merkez Bankasının işi değil.
Lafı çok uzattım farkındayım ancak sadece Merkez Bankası politikaları üzerinden enflasyonun kalıcı olarak düşeceğini düşünmek bence fazlası ile iyimser bir bakış açısı.
Evet düşüş olacak fakat bu düşüş matematiksel bir düşüş olacak. Bu yolun taşlarını da geçtiğimiz yıl Temmuz ve Ağustos’ta TÜİK döşemişti zaten.