“Hiç olmak” ifadesini geçtiğimiz hafta, karmaşık duygularla beraber, aynı zamanda da ilgiyle izlenen ‘Kızıl Goncalar’ dizisinde duydum.
Herkesin bahsettiği diziyi sonunda ben de merak ettim doğrusu.
Birçok eleştiri alan fakat buna rağmen her bölümü merakla izlenen Kızıl Goncalar dizisinde faniler isimli tarikattan, tarikat şeyhi Cüneyt’in “Ne olmak isterdin?” sorusuna verdiği “Hiç olmak isterdim” cevabı beni aldı götürdü sanki.
“Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen bir HİÇ ol.” Ne demekti? Nedense bu cümle zihnimde de birçok soru uyandırdı.
Daha fazla para, daha fazla güç ve maddi olarak sahip olduklarından daha fazlasını isteme hali son yılların adeta trendi haline geldi. Madde, güç ve bununla başarıyı, mutluluğu arayan insanlar gitgide çoğalarak yılların alışagelmiş kültür ve ahlak kavramlarını yok ediyor sanki. Gitgide menfaat uğruna gelişen ilişkiler insanı ‘insanlıktan’ uzak, adeta yapay bilgi uyduları gibi duygusu azalmış robotlaşmış kişiliklere dönüştürmüyor mu? Kafelerde birlikte oturan iki insanın sadece cep telefonlarıyla iletişimde olması ve birbirleriyle hiç konuşmaması olmalarına hiç alışamıyorum. Manevi anlamda HİÇlik sanırım insanın tabiatın, yeryüzünün bilgeliği karşısında aslında kendisinin ne kadar küçücük olduğunu farkına varması değil mi?
Hiç olmak isteyince aklıma şunlar geliverdi: Egomuzun sesini kısıp, anda kalabilmek, kendini farkına vararak iç sesimizi, yüksek benliğimizi dinleyerek yaşayabilmek. Varsın başkaları sizin için ne isterlerse düşünsünler, önyargılarla sizi eleştirsinler, bütün bunlara arkanızı dönüp özünüzü sessizce, huzurla yaşayabilmek...
Bu düşünceler de bana ufak bir ot ya da çimin hikayesini hatırlattı. Ufak çim kendisinin ne olduğunun farkında olduğu için hiç kaygılanmazmış; kış aylarında rüzgara boyun eğmeyi böylece esneyerek teslim olmayı, rengi solup kurusa dahi ilkbaharda tekrar canlanıp büyüyeceğini, yazın belki de kuruyacağını fakat sonbaharda, yağmurlarla iyice yeşerebileceğini bilir ve tabiatta huzurla bir otçuk veya çim olmaya devam eder. Bu hali aslında bilgelik değil midir? Ot, kendini farkındadır ve gül olmak istemez. Biz insanlarsa sürekli bir amaçlar dizisi koşusunda bazen yavaşlasak iyi olmaz mıydı? Etrafımızı saran güzellikleri farkında mıyız? Yaşamın manasını, sadece maddi kısmı değil manevi kısmını, merhametli olmayı daha sık hatırlasak yaşamın ritmi daha renkli olmaz mıydı acaba? 2024 yılında “Hiç olabilmek” değilse de, elimizden gelenin en iyisini telaşsızca yaparak ben değil de sen ve biz olabilsek…
Geçtiğimiz hafta yine ziyaret amacı ile Paris’e gittim. Fransızlar Paskalya hazırlığında, dükkanlar ve pastaneler her boydan renkli renkli çikolatalı yumurtalarla dolu. Bayram sevinci her zaman güzeldir. Yakında Şeker Bayramı ve hemen ardından Pesah /Hamursuz Bayramını kutlayacağız. Nisan ayı içinde bayramlar ile beraber gelen bahar, dilerim ağaçlarda açan tomurcuklar ve çiçekler gibi yüreğimize de sevgiyle gelir. Tüm bayramlarımız kutlu ve mutlu olsun.