1991'deki Irak füzelerinden 2024'teki İran füzelerine

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı Sesli Dinle
17 Nisan 2024 Çarşamba

1991 yılındaki Körfez Savaşı’nda, ABD liderliğindeki koalisyonun tüm hava harekatı boyunca, Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak’ın hava kuvvetleri 17 Ocak – 23 Şubat tarihleri arasında savaşa katılmayan İsrail’in topraklarına tam 42 adet Scud füzesi atmıştı. Amaç İsrail’in buna karşılık vermesi suretiyle bölgedeki kimi Arap devletlerinin ABD’ye verdiği desteği sona erdirmekti. Ama Saddam Hüseyin’in şeytani planı boşa çıkmıştı. Zira İsrail kuruluşundan beri, içinde olmadığı bir savaşta tahrik amaçlı ilk kez bir saldırıya uğramasına ve halkının nerdeyse tamamının sığınaklarda geçirdiği zorlu günlere rağmen ABD Başkanı Bush’un telkinlerine uyarak Irak’a misillemede bulunmamıştı. Başta Saddam olmak üzere tüm dünya bunu biraz da şaşkınlıkla izlemişti. Saddam’ın amacı hasıl olmamış, ABD’nin Irak karşıtı koalisyonu bozulmamıştı.

Kırk gün süren saldırıda Tel Aviv ile Hayfa kentlerini hedef alan füzelerin çoğu ya havada patlatılmış ya da hedeflerini şaşırmıştı. Buna rağmen, saldırıdan doğrudan etkilenen yerlerde üç İsrailli sivil ölmüş, 71 İsrailli panikten ve kalp krizinden hayatını kaybetmişti. Toplam 4100 bina hasar görmüş, bunun 28’i tamamen yıkılmıştı.

***

13 Nisan 2024 gecesi İsrail Devleti bu kez bölgenin en büyük güçlerinden biri olan İran’dan beş saat süren bir füze ve dron saldırısına maruz kalacaktı. İsrail tarihinde ikinci kez komşusu olmayan bir ülkenin hava saldırısına uğramış oluyordu.

İran, Suriye’deki konsolosluğunun İsrail tarafından bombalanmasına karşı ‘meşru misilleme’ olarak ileri sürdüğü saldırısında 300’den fazla dron, balistik ve de seyir füzesini İsrail topraklarına doğru ateşleyince tüm dünya ayağa kalkacak ve yeni, kapsamlı, bölgesel ve belki de dünya savaşına dönüşebilecek bir çatışmanın başlayabileceği endişesine girecekti, geçtiğimiz cumartesi gecesi.

Ancak İran’ın gönderdiği bomba yüklü dronlar daha İsrail topraklarına varmadan ABD, İngiltere ve Fransa iş birliğindeki savunma güçleri ve kısmen de olsa Ürdün ve Suudi Arabistan tarafından havada imha edilirken füzelerin tamamına yakını İsrail’in meşhur Demir Kubbe Hava Savunma Sistemi tarafından havada yok edilecekti. Birkaçı İsrail’in bir askeri tesisine düşük oranda zarar verirken, beş saatlik hava saldırısında on yaşındaki İsrailli bir Müslüman vatandaş yaralanacaktı. Bütün zayiat buydu.

İran’ın hava saldırısı sonrasında bütün gözler İsrail’e çevrilecek, topraklarına yapılan saldırılar karşısında büyük bir güçle cevap verme geleneği olan İsrail Devleti’nin buna nasıl bir misillemede bulunacağını beklemeye başlanacaktı.

Ama tarih tekerrür edecek, 1991’de Başkan Bush’un, dönemin İsrail Başbakanı İzak Şamir’e bulunduğu, misilleme yapmama ricasını bu kez Başkan Biden, Başbakan Netanyahu’ya bulunacaktı…

İsrail hükümetinin koalisyonunda bulunan ve hemen karşı saldırıya geçilmesini isteyen aşırı sağcı bakanlara rağmen Netanyahu’nun savaş kabinesinin misillemeyi zamana yaymaya karar verdiği anlaşılıyor şimdilik.

Tam 33 yıl sonra İsrail ikinci kez, ABD’nin savaşı büyütecek bir karşı saldırıda bulunulmaması uyarısı yönünde pozisyon almış oluyordu…

İran’ın tüm dünyaca başarısız bulunan saldırısının, hava gücü konusunda çok yetersiz olduğu yönünde yorum yapılmasına neden olsa da sahip olduğu silahlarını, sonuçlarını göz önüne alarak sınırlı kullandığı da ileri sürebilir. İran yetkililerin yaptıkları açıklamada, bu saldırının sadece konsolosluk saldırısına bir misilleme olduğunun altı çizilmişti. Lakin İran dünyanın önemli bir bölümü tarafından kınanırken, büyük bir savaşı tetikleyici saldırıda bulunabilecek kadar saldırgan bir ülke olarak görülmesine de neden oldu. Yanı sıra, bu saldırıyla özellikle Batı dünyasında hem iktidarlar hem de halkları özelinde, Gazze’deki gelişmelerden dolayı zemin kaybetmekte olan İsrail’e desteğin eski seviyelerine dönmesine vesile olmasına istemeden aracı oldu.

İsrail tarafından bakılırsa, İran saldırısı başarısız olsa da önemsenmeyecek bir saldırının olmadığı aşikar. Bir gecede 300’den fazla saldırı aracının durdurulmaya çalışılmasının ötesinde İran’dan ilk kez doğrudan kapsamlı bir müdahaleye maruz kalmış olduğu gerçeğini unutmamak lazım. Bugüne kadar Lübnan’daki Hizbullah güçleri ile Yemen’deki Husiler aracılığı ile yapılan saldırılardan sonra, cumartesi geceki saldırı ile bir ilk yaşanmış oldu…

Bu arada Suudi Arabistan’dan gayri resmi de olsa ilginç bir açıklama gelecekti saldırı sonrasında. Kraliyet ailesinden ismi açıklanmayan bir yetkili, bir haber ajansına yaptığı açıklamada İran'ı, ülkesinin İsrail ile ilişkileri normalleştirme yolunda kaydettiği ilerlemeyi yok etmek amacıyla "Gazze'de bir savaş tasarladığı" için eleştirecekti.

Bu mesaj İsrail’in 7 Ekim Hamas saldırısının arkasında İran’ın olduğu iddiasını da desteklemiş oluyordu.

***

Bölgedeki gerginliğin gidişatını İsrail’in İran’a vereceği tepkinin rengi belirleyecek.

Ancak anlaşılan, bugün için İsrail kendini daha çok Gazze’ye ve Hamas’a odaklanmaya karar vermiş gibi görünüyor.

Önceliği de rehinelerini sağ olarak kurtarmak.

Doğru olan bu.

Yanlışı benzer yanlışla yanıtlamamak gerek bugünkü koşullarda.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün