Son, yalnızca üç harfli bir sözcük; bu sözcüğü sıkça duyuyoruz, okuyoruz, belki her gün onlarca kez tümcelerimizde ona yer veriyoruz. Bunu tanımlamaya gerek yok, yalın şekliyle en arkada bulunan, artık ondan ötesi veya başkası olmayan, bitiş gibi sözcüklerin yerine kullanıyoruz. Oysa bir an durup düşündüğümde, son, bana neleri çağrıştırmıyor ki?.. Ünlü Fransız şairi Louis Aragon’un bir şiirinde dile getirdiği gibi:
“Belki son sözcüğü bir sözcük ki
İçinde her şey merhametsiz sonsuz onarımı olanaksız”
Ben elbette ki şair kadar yalnızca kötümser anlamlar yüklemek istemiyorum, ama bu sözcük, biliyoruz ki çoğunlukla bir olumsuzluğu çağrıştırıyor.
Eskiden okuduğum birçok kitabın en son sayfasının altında, büyükçe bir “son” sözcüğü yer alırdı. Ekrandan izlediğimiz filmler yine aynı sözcükle sona ererdi. Uzun yıllardır bunu hiç görmüyorum. Sanki o günlerde bitirdiğimiz kitabın kapağını kapatmak, sinema koltuğundan kalkmak için bu “son” sözcüğünü mü beklemek gerekirdi, bilmiyorum. Yoksa onu yazmasalar, okumayı ya da izlemeyi sürdüreceğimizi mi düşünüyorlardı, kim bilir.
Jean-Louis Fournier, Dul Ölümsüz Eş Arıyor anlatısında küçükken en çok son sözcüğünden korktuğunu, karşısına çıktığında sonsuz bir hüzne boğulduğunu söylüyor. Bu konuda kimi örnekleri de sıralıyor: Pastanın, reçel kavanozunun, kızarmış patatesin sonu… Tenten kitabının, Perşembe gününün, yitirilen bir futbol maçının sonu… Tatilin, yaz günlerin, aşk hikâyesinin sonu… Yazar bunları ve benzerlerini rastgele sıraladıktan sonra, içlerinde en kötüsü olarak hayatın sonunu gösteriyor. Sonra da şöyle soruyor: “Bizim ve başkalarının. Hangisi daha kötü?”
Yazar bu dolaylı, biraz da alaylı sorusuyla bizi de kışkırtarak, duygu ve düşüncelerine ortak ediyor. Elbette ki bir yakınını yitirmemiş insanın, duygudaşlık kurarak bu soruya yanıt vermesi hiç de kolay değil. Ben yine Aragon’un dizelerine sığınarak, aradan sıyrılmaya çalışacağım. Onun Harabelerde Bağıra Çağıra Okunacak Şiir’inden:
“Ah her şey bu korkunç anlama geliyor
Ben en son anları demek istemiştim
En son vedalaşmaları en son nefesi
En son bakışı”
Ölümü anlatmak için son sözcüğünü kullandığımızda, elbette ki hepimiz istemeden tedirgin oluyoruz; ama ne denli dile getirmekten kaçınsak da, hayatın biricik gerçeğinin bu olduğunu biliyoruz.
Biraz önce yalnızca olumsuz örnekler vererek kötümser olmak istemediğimi söylemiştim. Bu yüzden kimi sonların, olumlu birer başlangıç için önemli birer eşik olduklarını anımsatmak istiyorum:
Daha doğruya, daha iyiye, daha güzele…
Yeni bir istekle, yeni bir hevesle, yeni bir umutla…
Bu arada ya sondan ötesi, diye düşünüyorum; sonsuzluk mu yoksa?