Geçtiğimiz salı akşamı Beymen’in 50. yılı kutlamaları ve ‘Lüks’ün Bu Topraklar’daki 500 Yılı’ belgeseli vesilesi ile yapılan özel gösterimde AKM’deydim. Beymen’in belgeselinde Cumhuriyet dönemi özelinde bu toprakların değişmeyecek aurasını birkaç cümleyle benim de katkı sunduğum belgesel yakında Netflix’te gösterime girecek. İzlemenizi öneririm.
Bu özel gecede değerli gazeteci, Now TV Anahaber spikeri Selçuk Tepeli ile kısa bir sohbet ettik. Konu Ortadoğu’ya geldiğinde Tepeli, ‘şu an dünyanın en büyük sorunlarından birinin de hiç savaş görmemiş, yaşamamış liderler’ olduğundan bahsetti. Nitekim bayram tatilinin tam ortasında yürekleri ağızlara getiren İran’ın İsrail’e misilleme saldırısı, bir yandan 3. Dünya Savaşı’nın ayak sesleri mi sorusunu getirirken, İran’ın Birleşmiş Milletler Temsilcisi’nin daha roketlerin tümü imha edilmeden yaptığı açıklama ile birlikte birçok çevrede ‘danışıklı dövüş’ olarak yorumlandı.
İsrail’de yaşayan dostlarım panik içerisinde uykusuz bir gece geçirirken, havadaki onlarca uçak da hava sahalarının kapanmaları nedeniyle bulundukları alanlara geri dönmek durumunda kaldı.
Bütün bunlar bizlere gittikçe yok edilen bir dünyada bilge adamların yok olduğu izlenimi veren bir ortamı hissettirirken, siyasi liderlerin uzlaşmazlığı ve yozlaşması nedeniyle dünya çapında çok sayıda insan farklı çatışmalarda hayatlarını yitirip, ekonomik olarak etkileniyor.
Görünen ve hissedilen o ki; 21. yüzyılın üçüncü on yılı, savaşın yıkıcı sonuçlarını umursamayan asabi şahinler tarafından yönetiliyor.
Fiziksel olarak zarar görmemiş olsa bile hiçbir asker savaştan sağ çıkamaz. ABD'li yazar John Steinbeck, “Tüm savaşlar, insanın düşünen bir hayvan olarak başarısızlığının bir belirtisidir” der.
İsrail - Hamas savaşında 200 gün geride kalırken, Hamas’ın yönetimindeki Gazze’de binlerce insan hayatını kaybedip yerlerinden edilirken rehinelerin geri geleceğine dair umutlar gün geçtikçe azalıyor.
Bu karamsar tablo ve siviller hayatlarını kaybettikçe artan nefret bir köşede dursun, liderler artan tüm protestolara rağmen ‘istifa’ kelimesinin yakınından bile geçmemekteler. Popülizm, kutuplaşma ve propaganda her daim prim yapmaya devam etmekte…
İşte bu gittikçe kötüleşen sahnenin ortasında, birçok kişi bilge adamların nerede olduğunu merak ediyor. Arabuluculuk yapacağına veya bilgeliğin sesi olacağına güvenilebilecek eski barış liderlerimiz nerede?
Yahudiliğin tarihe kattığı ‘özgürlük’ kavramının bayramı Pesah’ta, Atalarımızın 3000 küsur yıl evvel esaret altındaki Mısır’dan çıkışının yıldönümünde dindaşlarımız halen rehin.
Artık televizyonlarda her gün daha fazla sivil, çocuk, kadının hayatlarını kaybettiklerini duymak istemiyoruz. Terörle ilgisi olmadan tek hatası o coğrafyada doğmuş olan insanların savaşın kurbanları olmasını istemiyoruz.
Zaten kurulduğundan beri savaşlarla, terörle, travmalarla örülü bu bölgenin tek ihtiyacı teröristlerden, her çeşit radikalden ve popülist liderlerden arınmış kalıcı bir barış.
Canım ülkemin uluslararası arenada ‘terörist’ olarak kabul edilen insanları ülkemize kabul ederek, ne tarafsız bir arabulucuğa aday olabileceğini ne de bunun lehimize hiçbir çıkar sağlayacağını düşünmüyorum.
Kuvayi Milliye ruhunun yakınından bile geçmeyen, tecavüz ve insan yakma görüntüleri ile hafızalara kazınan, Türkiye Cumhuriyeti’nin savunduğu değerlerin tam karşısında yer alanların muhatap alınıp desteklenmesini, bizleri sadece tek taraflı bir görüntü vermemizi ülkem adına doğru bulmuyorum.
Aradan geçen 200 günde, Netanyahu yönetiminde sivil kayıpları artarken Hamas’a ve rehinelere odağını kaybedip, ülke içinde güven sorunu yaşarken, Diaspora Yahudileri de Seder sofrasının acı otlarını her seneden daha çok hissetmekte, modern dünyadaki Yahudi nefreti ile mücadele etmektedir. Pesah’ın temel öğretisinde olduğu gibi baskılar karşısında aidiyetimizi koruyabilmeli, yanlışlarla dolu bir ortamda doğruyu söyleyebilmeli ve ümidimizi kaybetmemeliyiz.
Dilerim, bu yıl bir kez daha Özgürlüğün hikayesi kuşaktan kuşağa aktarılırken, kendi gerçeklerimizi göz ardı etmeden umudu inşa edebiliriz. Hag Pesah Sameah!