Kayıp kraliçe

Selin BARLAS Köşe Yazısı
1 Mayıs 2024 Çarşamba

Haber ve gündem içeriği zehirlenmesi geçirmemek için geçenlerde bir belgesel maratonu yaptım…

İzlediğim şeylerden ötürü olsa gerek klasik meraklı halimle soru sorarken buluverdim kendimi…

Mısır’ın son firavununun çocuklarına ne oldu?

Kleopatra’dan nefret etmeye aşık Romalılar, Mark Antony’den olan çocuklarına ne yaptı?

Kleopatra’ya olan hislerinin aksine Romalılar Mısır kültürüne çok meraklıydı… Bunu devam ettiren neydi? Antik Roma’nın senatörleri ve ileri gelenlerinin mezarlarından bazıları Mısır’a ait freskleri kullanarak hayranlıklarını da “öbür tarafa” giderken ölümsüzleştirdi…

Belki de en meşhur örneklerinden biri ise İtalya’da bulunan Gaius Cestius Epulo’nun mezarı idi…

Konudan uzaklaşmadan hemen Kleopatra’nın çocuklarına döneyim…

Marc Antony ile üç çocuğu bulunuyordu.

Ptolemy Philadelphos, Alexander Helios (güneş), Kleopatra Selene (Selin, Selina gibi isimler Yunancadaki ay kelimesinden gelir)… filmlere, tiyatro oyunlarına, kitaplara ve her şeyden evvel tarihe isimlerini kalın harflerle kazımış müthiş bir şöhreti olan Kleopatra’nın tek bir kızı vardı…

Kleopatra Selene ve ikizi Alexander Helios anneleri ve babaları intihar ettiğinde 10 yaşındalardı.

İmparator Octavian Mısır’ı ele geçirdikten sonra üç çocuğu alarak Roma’ya döner. Kendi ailesinde yetişen çocuklardan farklı tutulmazlar… Her ne kadar çocuklara babalık yapıp çok sevse de (tarihçi Suetonius’un kayıtlarına göre) bunun mutlaka siyasi bir sebebi de vardı…

Kleopatra’nın ve Antony’nin çocukları hem Mısır hem de Roma için tehlikeydi…

Octavian Antony’nin dört evliliğinden olan çocuklarının hepsini başka “asil” ailelerle gelin veya damat olarak gönderildi… Tehlikeyi pasifize etmek için klasik ve etkili bir yöntemdi.

Ancak Kleopatra Selene’nin durumu bir bakımdan daha zordu… Babası hayattayken Girit ve Libya’nın kraliçesi olarak taçlandırılıyor. Octavian’ın himayesinde bulunan bir kraliçenin mevcut olması hem Mısır hem Roma üzerinde hak iddia edebilecek bir hanedandan gelmesi haliyle güç dengeleri için bir sorundu.

İmparator Octavian kraliçeyi, Kleopatra Selene’yi, kendi kontrolünde olan bir ülkeye yine kraliçe yaparak kontrolünün altında ama uzakta tutarak istikrarı sağladı…

Evet yanlış duymadınız Kleopatra’nın kızı hüküm sürdü… Belki Mısır’da değildi ancak yeni halkının çok sevdiği bir kraliçe oldu.

Babası intihar ederek ölen bir kral olan Gaius Julius Juba ile evlenerek şimdiki Fas ve Cezayir’i ihtiva eden Mauretania kraliçesi oldu.

Roma’ya bağlı bir krallıktı…

Şairane bir tabiat, doğal kaynakları gani, egzotik hayvanların olduğu rengarenk ve geniş topraklar mevcuttu.

Şimdi berber olarak tanıdığımız halkın yanı sıra Yunan ve Roma yerleşimleri de bulunuyordu…

Kocası Juba ile eşit bir şekilde hüküm sürdü.

Annesi gibi aktif ve idare ile alakalı oldu…

Fakat annesinin aksine Kleopatra Selene’nin sessizce başarılı ve huzurla sürdürdüğü iktidarı, annesinin kaos ve istikrarsızlıkla çalkalanan yönetiminden gayet farklıydı…

Başkentin adını Octavian şerefine İol’dan Caesarea’ya değiştirerek Roma’ya sadık kalınacağı mesajı verildi…

Bir yandan Mısır kültürünü de yeni ülkesinde yaşatmaya devam etti…

Tapınaklar inşa edilirken Mısır Tanrıları da popüler oldu.

Saray içerisinde Yunan, Roma, Mısır ve Afrika’dan etkin düşünürler çok kültürlü bir yapı oluşturdu.

Müreffeh bir düzen kurdu.

Ay kraliçesi Kleopatra Selene bir ay tutulmasında öldü. Annesi gibi genç öldü…

Hatta ölümünün ardından Mitilinili Crinagoras’ın şiirinde öldüğü geceyi anlatıyor:

“Ayın ta kendisi,

Akşam erkenden göğe yükselirken,

Kendi ışığını söndürdü.

Karanlık onun için yas tutan geceyi örttü…

Güzel Selene, Hades’in karanlığında kayboldu…”

Çoğumuzun tanımadığı bu kraliçe dönemi ve bölgeyi etkileyip izini bırakıp gitti…

Öldükten sonra onlarca sene bile Kleopatra Basilissa (Kraliçe) sikkeleri sirkülasyonda kaldı.

Adını yaşatmaya devam ettiler…

Şimdi onu tanıdınız…

Tarihte skandallar yüzünden meşhur olan annesi Kleopatra’nın tam tersi olan Kleopatra Selene; Eleanor Roosevelt’e atfedilen “Cici kızlar nadiren tarih yazar” lafındaki gibi belki de tarih yazmadı sanıyoruz ama tarih onun gibi sessiz kahramanlarla dolu…

Azıcık merak ve okuma ile onları yaşatmaya devam edebiliriz…

Değil mi?

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün