Plasebo “ben” miyim?

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
8 Mayıs 2024 Çarşamba

Çok eski ve çok sevdiğim bir arkadaşımın kızıyla benim kızım, aynı dans okuluna gidiyorlar, böylece ben de arkadaşımla haftada bir gün eski günlerdeki gibi daha düzenli görüşebilir oldum. Okulun girişi, beni epey zorluyor. Hem ciddi bir yokuşun en dik kısmında hem de mesafe farkı çok olan, şahane basamakları var. Tam bana göre anlayacağınız… Bilenler, bilir... Aşılardan sonra yürümemde ciddi bir sorun oluştu ve bununla tıbbi ya da alternatif yollardan kendimle epey uğraşıyorum birkaç senedir…

Durmadan da, bu nasılsa bir süreç, eninde sonunda bitecek, diye kendi kendime telkinlerde bulunuyorum. Aslında telkin de değil bu, inanırım ben bazı şeylere, olacağını bilirim tuhaf bir şekilde… Bu iş de böyle… Arkadaşımın düşünceleri de bu konuda bana çok benzer. Farklı ve yumuşak, anlayışlı bir tavrı vardır hayata karşı… Başımıza ne gelirse gelsin hayatla ilgili bir öğretisi olduğuna inanır.

Arkadaşım bana dedi ki: “Tülay, bir kitap var. Bence okumalısın. Bu, aslında çok tuhaf bir öğreti… Seçimi sana ait bir yol… Bir tür meditasyon var içinde, sağlık sorunuyla mücadele eden birçok insanın inanç yoluyla, kendini terbiye ederek bu sorunlardan kurtulduğunu anlatıyor. Bence okumalısın.”

Aldım kitabı. İnanıp inanamamak bana kalmıştı. İnançla rahatsızlığı bertaraf etmek ne kadar mümkündü, bilmiyorum ama ne kaybedecektim ki! Zaten hayatım okumaktan ibaret… Bunu da okuyayım dedim, başladım kitaba…

Dr. Joe Dispenza’nın ‘Plasebo Sensin’ adlı kitabı, okurken sabır göstermek zorunda kalıyor insan. Çok ciddi bir girizgâh var; başta biraz sıkıldım ama sonrasında bütün anlatılanların, verilen örnek sayısının çokluğunun, bir amaca hizmet ettiğini gördüm ve sakinleşip ikna olarak devam ettim kitabı okumaya.

Plasebo; bir kişinin içinde farmakolojik hiçbir etkisi olmayan sahte bir ilacın etkili olduğunu sanarak iyileşmesine deniyormuş. Aslında; kişinin kendisine gerçekte bir tedavi uygulanmamasına rağmen uygulandığına inanarak iyileşmesini anlatan tıbbi ve psikolojik bir terimmiş.

Yani:

İlaç filan almadan ama sanki ilaç alıyormuş gibi iyileşeceğini düşünerek, iyileşeceğine tam manasıyla ama gerçekten inanarak bir yolu yürümekmiş.

Şimdi vereceğim örnek size tuhaf gelecek ama benim çocuk sahibi olma sürecim de biraz böyleydi. Neredeyse yalnızca ben inanıyordum bir bebeğimin olacağına, kızım dünyaya geldiğinde herkes bir mucizeyi yaşadığımı düşünüyordu. Bense o kadar şaşırmamıştım çünkü bebeğimin doğacağını neredeyse yüzde yüz bilecek kadar inanıyordum bu duruma…

Bilimsel değil, daha çok bilişsel bir durumdu.

Plasebo, buydu aslında…

Kendi kendine varsayma ve sonunda varsaya saya var etme gibi bir şeydi…

Anlamsız, sıra dışı, lüzumsuz bir şey gibi gelebilir bazılarınıza ama gerçek bu…

Beyin gücü, insanın kimyasını ne kadar etkileyebilir ki; demeyin. Aslında deneysel veya başka nedenlerle kişiye sunulan sahte tedavi gibi bir şey… Bunun bir tedavi mi yoksa zihinsel bir oyun mu olduğunu dünya hâlâ tartışadursun; uygulamaya başladığınızda bunun sadece olumlu düşünmek anlamına gelmediğini, düşüncenin bir işe yarayacağına inanmak ile bağlantılı ve pozitif düşünceden daha fazlasını ifade eden bir durum olduğunu yaşayarak görüyorsunuz.

İnsanın iyileşme beklentisinin en iyi ilaç olabileceğini düşündürüyor, bu da yeterince iyi bir başlangıç bana göre. İnsanın bakış açısı değişince baktığı yer de değişiyor. Bir nevi “mış” gibi yapıyorsunuz ama öyle yaşar oluyorsunuz yarattığınız durum içindeki hayatınızı. Kendi kendinize bir reçete yazıyorsunuz adeta…

İyi geldi böyle yapmak… Kitap bitmedi. Altını çize çize okuyorum. Meditasyonlarını henüz yapmadım. O bölümlere gelip uyguladığımda aldığım sonuçları da yazarım. Okuduğum her örnek, bana kendimi iyi hissettiriyor ve gösterdiğim gelişmeye her geçen gün hayran kalıyorum. Bu anlatılan, doğru ya da değil, ben sonuca bakıyorum.

Ne de olsa; bir, sıfır’dan büyüktür.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün