Günümüz dünyamız, iklim değişikliği ve aşırı yoksulluk gibi büyük tehditlerle başa çıkmaya çalışırken, birçok kişi devletlerin neden kaynaklarını sürekli olarak askeri harcamalara aktardığını merak ediyor.
Son yapılan araştırmalara göre, dünya çapında askeri harcamaların 2023 yılında 2,4 trilyon dolara ulaştığı görülüyor. Bu rakam, son 15 yılın en yüksek seviyesine işaret ediyor ve dikkat çekici bir şekilde, Amerika, Afrika, Avrupa, Ortadoğu, Asya ve Okyanusya gibi beş coğrafi bölgenin tamamında artış yaşanıyor.
ABD, açık ara dünyanın en büyük askeri harcama yapan ülkesi konumunda; savunma bütçesi 900 milyar doların üzerinde. Bu rakam küresel savunma harcamalarının yüzde 37’sini oluşturuyor. Dünyanın ikinci en büyük savunma harcaması yapan ülkesi olan Çin, 2023 yılında ordusuna tahmini olarak 296 milyar dolar harcadı. Japonya ise Çin’in artan askeri gücüne yanıt olarak savunma harcamalarını 50 milyar dolara yükselttiğini açıkladı.
Dünyanın dördüncü büyük askeri bütçesine sahip olan Hindistan’da ise savunma harcamaları 84 milyar dolara yükseldi. Rusya, Suudi Arabistan İngiltere, Fransa gibi diğer önemli aktörlerde en çok harcama yapan 10 ülke arasında yer almakta.
Askeri harcamalardaki bu benzeri görülmemiş artış, küresel barış ve güvenlik açısından endişe verici bir durumu işaret etmekte. Özellikle Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş, Asya’da Çin’in güçlenmesi ve genişlemesi ve tabii ki Ortadoğu’daki İran ile İsrail arasındaki jeopolitik gerilim, küresel barışı ciddi anlamda tehdit eder hale geldi.
Ayrıca günümüzde, Kuzey Kutbuna hâkim olma yarışı kızışıyor ve bu bölgede askeri kapasitelerin sessiz bir şekilde arttığına tanık oluyoruz. Kuzey Kore’nin amansız nükleer silah arayışı, bölgesel huzursuzluğu körüklemeye devam ediyor. Afrika’nın Sahel bölgesinde, askeri cunta rejimlerin yeniden canlanması, bölgesel istikrar ve yönetim açısından bir tehdit oluşturuyor.
Diğer taraftan günümüz uluslararası ilişkilerdeki güç dengeleri silahlanma eğilimini artırıyor. Devletler, diğer ülkelerle olan ilişkilerinde güçlü ve güvende olma ihtiyacı duyuyorlar ve bu da silahlanma yarışlarını körüklüyor. Yani anlayacağınız, dünyanın durumu insanın aklı gibi çok karışık.
Bu arada, dünya eşi benzeri görülmemiş küresel zorluklarla karşı karşıya.
İklim değişikliği sonucunda ortaya çıkan yıkıcı felaketler, bir taraftan aşırı yoksulluk yaratırken, diğer taraftan da göç dalgalarına yol açmakta. Özellikle küresel ısınmanın 1,5°C’lik bir artışla sınırlandırılması hedefine ulaşmak için 2050 yılına kadar yıllık 350-500 milyar dolar arası finansmana ihtiyaç olduğu tahmin ediliyor.
Dünya Bankası, 2022 yılında dünya çapında 712 milyon insanın aşırı yoksulluk içinde yaşadığını belirtti. Bu da dünya nüfusunun yüzde 9,2’sine karşılık gelmekte. Yirmi yıllık bir süreç içinde dünya genelinde aşırı yoksulluğu sona erdirmenin yıllık maliyetinin yaklaşık 175 milyar dolar olduğu öne sürülüyor.
Dünya, özellikle gelişmekte olan ülkelerde hastalıklar ile mücadeleyi sürdürüyor. AIDS, tüberküloz ve sıtma gibi yaygın hastalıklarla mücadele etmek için oluşturulan kuruluşlar, programlarını yürütebilmek için yıllık 18 milyar dolara ihtiyaç olduğunu belirtiyorlar. Öte yandan, Küresel Eğitim Ortaklığı, dünya genelinde 2030 yılına kadar ilk ve orta öğretim seviyesine ulaşmak için yılda 20 milyar dolarlık bir finansman açığı olduğunu tahmin ediyor.
Özetle, daha refah bir dünya için bu rakamları topladığımızda yılda kabaca 550 ile 700 milyar dolar arası bir kaynağa ihtiyaç olduğu görülmekte. Yıllık askeri harcamaların 2,4 trilyon dolar olduğunu düşünürsek, bunun yüzde 25-30’u askeri harcamalar yerine sürdürülebilir bir refah artırımına aktarılsa sonraki nesillere daha güzel bir dünya devretmek mümkün olacak.
17. yüzyıl filozofu Thomas Hobbes’a göre, insan doğal olarak kötü, ahlaksız ve kendini bütün evrenin biricik sahibi zanneden bir varlık. J.J. Rousseau ise bu konuda daha iyimser. Onun gözünde insan, kendini düşünürken başkalarının da haklarına zarar vermeyen, doğası gereği iyi bir varlık. Ona göre, insanın iki temel doğal güdüsü vardır: kendini koruma ve diğer insanların acılarını görünce içsel bir rahatsızlık hissetme.
Devletleri yöneten politikacıların, Rousseau’nun insan tanımını içselleştirmelerinin zamanı geldi ve geçiyor. Günümüzde, insanlık artık silahlardan ziyade herkes için daha adil ve sürdürülebilir bir dünya inşa etmeyi hak ediyor.