Eğitim böyle olmaz!

Dr. Elif ULUĞ Köşe Yazısı
8 Mayıs 2024 Çarşamba

Geçtiğimiz günlerde yeni bir haber duyduk; “Lisede, halihazırda oldukça sınırlı ve işlem odaklı şekilde sunulan integral kavramına yer verilmedi, limit ve türev kavramları daha kapsamlı şekilde ele alındı” biçiminde. Şaşırdım mı? Evet, çok. Çünkü integral, çevre ve inşaat mühendisliği açısından, hidrolojik modelleme, hidrograf öteleme prosesleri, yeraltısuyu akım ve taşınım modelleri, hidrodinamik modeller, taşkın modelleri, kıyı ve geçiş suları modelleri ile su kalitesi ve ekolojisi modellerinde kullanılıyor. Matematik ve mühendislik integral olmadan algılanamaz.

Dünya Ekonomik Forumu, İşlerin Geleceği Raporu, 2025 yılına kadar karmaşık problem çözme, eleştirel düşünme, yaratıcılık, inovasyon, analitik düşünme, insan yönetimi ve duygusal zekanın işyerinde gerekli olan en önemli beceriler arasında olacağını öne sürdü. Gerçi bu sosyal becerilerin önemi genellikle hafife alınır ama, bugünün dünyasında şirketler; insanların iş başında nasıl davranacaklarını, inisiyatif alma, etkili iletişim kurma ve dinleme gibi becerilerin önemini bilmelerini bekliyor. Çünkü, makineler giderek daha fazla insan işi yapıyor ve doğamızda var olan insani sosyal ve duygusal becerilerimiz geleceğin işyerlerinde geçerli para birimi haline gelecek gibi görünüyor. Eğer geleceğin dünyasında yer almak istiyorsak; duygusal zeka, empati, işbirliği ve sosyal farkındalık dahil tüm bu yeteneklerin geliştirebileceği bir eğitim sistemine geçmemiz gerekli. Öğrenmenin çok daha esnek hale geldiği ve her öğrencinin ihtiyaçlarına uyacak şekilde ilerlediği, daha kişiselleştirilmiş ve kendi kendine yönetilebilen bir öğrenme biçimine geçildi bile. Başarılı ve yetkin bir iş dünyasının yolu ise ülke yönetimlerinin insanlarına sunduğu eğitim anlayışlarıyla doğru orantılı.

Türk eğitim sisteminin kendi içinde pek sorunu var. İstikrarsızlık, öğretmen kalitesi, eğitim anlayışı ve eğitim programı, sınav odaklı ezbere dayalı eğitim, yetersiz altyapı ve donanım, öğretmen eğitimi ve işe alım prosedürleri, eğitime erişim, rehberlik, ideolojik yaklaşım, uzman denetiminden yararlanamama, finansman, eğitimde fırsat eşitliği gibi temel sorunlar sarmalında gitgide daha da çözülemez hale gelen eğitim sistemimizin Türk insanını geleceğin dünyasına taşıma kapasitesi çok zayıf. Türkiye’de hangi hükümet göreve gelirse gelsin, ideolojik kaygıları doğrultusunda eğitimde köklü değişiklikler yapmış ve eğitim yoluyla kendi görüşlerini topluma empoze etmeye çalışmıştır. Bu nedenle Türkiye’de hiçbir zaman partiler üstü bir eğitim politikası oluşturulamamış, eğitimde uygulamaya konan politikalar uzun süreli olmamış ve eğitim paydaşlarında sisteme karşı güvensizlik oluşmuştur. Aynı zamanda göreve gelen hükümetlerin Milli Eğitim Bakanlığı içerisinde kadrolaşma çabaları ve adam kayırmacılık da siyasetten kaynaklanan diğer sorunlardır. Ancak, artık eğitim sektörü 21. yüzyılın ruhuna uyumlanmalı ve geleceğin temel, talep gören becerilerini; geçmişte ne öğrettiğimizin ve nasıl öğrettiğimizin, önümüzdeki birkaç yıl içinde nasıl dönüşmek zorunda olduğunu acilen görmelidir. Türkiye’de eğitim - her seviyede - çocuklara değişen dünyamızda gelişmek için ihtiyaç duydukları becerileri öğretmek adına hızla evrilmelidir.

Örgün eğitim, ilk Sanayi Devrimi sırasında ortaya çıktı ve o zamandan beri eğitime genel yaklaşımımızın çok az değiştiğini söylemeliyiz. Dünyanın dört bir yanındaki sınıflarda ve konferans salonlarında, öğrenciler hala çoğunlukla öğreticilerine bakarak oturuyor ve ezberlemeleri beklenen içeriğin anlatıcısını dinliyorlar. Başka türlü bir öğrenme biçimi var mı? Ya da öğrenme nasıl olmalı ya da yakın gelecekte nasıl değişecek? Nasıl öğrettiğimizi ve öğrendiğimizi yeniden düşünmek zorunda mıyız?

İçinde yaşadığımız 4. Sanayi Devrimi’nde öğretmenlerin, öğrencileriyle ilişkileri de değişti. Parmaklarını dokundurduklarında ulaşabilecekleri zengin bilgilerle, günümüzde öğrenciler bağımsız olarak muazzam miktarda gerçek bilgiye ulaşabilecekleri araçlara sahipler. Bu ortamda, birçok öğrenci; baştan aşağıya bir sunum yöntemine daha az değer veriyor. Bunun yerine, öğretmenler artık daha çok ‘doğru ve objektif kaynak göstericisi olmak’ rolünü üstlenmeli.

Microsoft tarafından yapılan bir araştırmaya göre, insanların artık yaklaşık sekiz saniyelik bir dikkat süresi var. (Bu bir akvaryum balığından daha az!) Gelecekte, daha fazla eğitimin lokma büyüklüğünde, atıştırılabilir içerik olarak verilmesi gerekecek. Kanada'daki araştırmacılar 2.000 katılımcıyla anket yaptı ve elektroensefalogramlar (EEG'ler) kullanarak 112 kişinin beyin aktivitesini inceledi. Microsoft, 2000 yılından (veya mobil devrimin başladığı zamandan beri) ortalama dikkat süresinin 12 saniyeden sekiz saniyeye düştüğünü buldu.

Raporda, "Ağır çoklu ekran kullanıcıları, alakasız uyaranları filtrelemeyi zor buluyor - birden fazla medya akışıyla dikkatleri daha kolay dağılıyor" deniyor. Raporun olumlu yanı ise, mobil çağda çoklu görev yeteneğimizin büyük ölçüde geliştiğini söylüyor. Dikkat eğilimlerinde ciddi bir değişiklik var, açıkça görünüyor. ‘Lokma büyüklüğünde öğrenme’, çocuklara kısa, odaklanmış etkinliklerle belirli akademik becerileri öğretmeyi hedefliyor. Daha uzun odaklı çalışma sürelerini ve sınıfta geçirilen zamanı engelleyebilecek, öğrenci yaşam tarzlarının çağdaş taleplerini dikkate alır. Başka bir deyişle, öğrencilerin uzun sınıf derslerinde veya derslerde birdenbire yerine uygun, daha kısa aralıklarla birbiri üzerine inşa edilen gerçek becerileri öğrenmelerini sağlar. Ayrıca daha sürükleyici öğretmek ve öğrencileri bir konunun içine çekmek için sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik gibi yeni teknolojileri kullanmak gerekiyor.

Ezcümle hedefler büyük ama zaman dar. Geleceğe yaklaşırken uzaklaşmamak şart.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün