Bilgelik yolunda

Avram VENTURA Köşe Yazısı
15 Mayıs 2024 Çarşamba

Ne zaman bilgelikle ilgili bir kitap gözüme ilişse, oku beni, der gibi gelir bana. Bu kitap bir öykü, bir deneme, bir söyleşi ya da bir anlatı içerikli olabilir. Bunun benim için önemi, türünden daha çok iletisinin aydınlatıcı, esin kaynaklı, kışkırtıcı olmasıdır. Kimi zaman içinde yer alan bir sözcüğü ya da bir tümcesi yoluma ışık tutar, farklı düşünsel yolcululara götürür. Belki de bu sürekli arayıştır diyorum, bana hayatı sevdiren, ona bir anlam katmamı sağlayan…

Nitekim Bilgelik Ağacının Gölgesinde’ adlı kitabımda, okuruma şöyle seslenmişim: “Hayatın gerçeğini kavramış, insanlığa her alanda katkısı olmuş tüm düşün, sanat, bilim ve inanç önderlerini düşünüyorum. Kökleri binyıllara uzanan bu insanlar, bilgelik ağacının dallarını oluşturuyorlar. Ben o ağacın bir dalı olamasam da hiç değilse gölgesine sığınmaya çalışıyorum.”

Günümüz olanaklarıyla, bilgiyi her zaman ve her koşulda elde edebileceğimi biliyorum. Oysaki bilgeliği ancak kendimi tanıyarak, emek vererek, hayatımı şekillendirerek kazanabileceğimi düşünüyorum. Bir başka deyişle okuduklarım kadar, yoluma ışık tutan insanlar beni her zaman farklı yönlere giden bir kavşakta bırakıyor. Gidebileceğim doğru yolu ancak deneyimlerim, bilgilerim, sezgilerim ve kendi çabamla bulabiliyorum.

Melih Cevdet Anday, ‘Salyangoz’ şiirini şu dizeyle noktalıyordu: Yüreği tedirgin eden bilgelik. Bense bu dizeye aklı da eklemek isterdim. Elbette ki aklımın ve yüreğimin tedirginliğini göze almadan bu yola nasıl çıkardım?

Fransız düşünür ve yazarı Frédéric Lenoir’in Bilgelik kitabında, bu yoldaki idealini şöyle tanımlar: “Bilge kişi dünyayı arzularına uydurmaya çalışmaktansa arzularını dünyaya, başka deyişle gerçekliğe uyacak şekilde yeniden şekillendirir. Hayatı koşulsuz bir tarzda, her şeyin kendisi için elverişli olduğu zamanlar dışında da sevmeyi öğrenir.” Yazar, kitabın bir başka yerinde de şöyle der:

“Kısa varoluşumuz içinde en önemli şey, mümkün olan en iyi hayatı sürdürebilmek için kalbimizle ve aklımızla yaşamayı öğrenmektir. İnsanlığa erişebilmek, ruhumuzu gölgeleyen ve başkasıyla ilişkilerimizi zehirleyen kötülükleri yenebilmek için… İşte ‘bilgelik’ dediğimiz budur. Soylu, bilinçli, aydınlık, sorumluluk yüklenmiş, sevgi dolu, uyumlu, adil, huzurlu, neşeli ve özgür bir hayat idealine yönelmek.”

Bugüne kadar bilgelikle ilgili yazılmış kitaplardan yeri geldiğinde söz ediyorum. Birçoğunun ortak iletisinin, bu yolun kendini bilmekten, tanımaktan geçtiğini söyleyebilirim. Nitekim ünlü Yunan tarihçisi Plutarkhos, Paralel Yaşamlar’ında, Delfi kehanetinde iki söz olduğunu ve bunların insanoğlunun yaşamında çok işe yaradıklarını söyler: “Kendini tanı” ve “Hiçbir konuda aşırıya kaçma”. Kehanetteki diğer tüm buyrukların da bu iki söze dayandığını belirtir. Düşündüğümüzde, inandığımız, kutsal bildiğimiz tüm öğretilerin yine bu iki sözle özetlenebileceğini söyleyebiliriz.

Sefil görünüşlü, yaşlı bir adam yolda yürüyormuş. Yanından geçen biri ona ne yaptığını sorduktan sonra, görüyorsun işte demiş, kimse seni tanımıyor! Yoksul adam gülümseyerek bakmış, şöyle demiş: “Kendimi tanıdığım sürece bu bana yeter. Tersi olsa, o zaman kötü olurdu. Yani herkes beni tanıyıp, ben kim olduğumu bilmeseydim...”

Ne mutlu bu yolda ilerleyebilenlere…

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün