Arkaya arkaya bazı gelişmelere göz atınca yatırımcılar için dikkatli olunması gereken bir sürecin içinde olduğumuzu anlamak kolaylaşıyor.
Türkiye'deki firmalar rekor seviyede döviz cinsinden borçlanma başladı. Rezervlerde artış devam ediyor, diğer taraftan yabancıların da ciddi bir tahvil alımı var. Nereden bakılırsa bakılsın güçlü bir ‘carry trade’ ortamı oluştu. Eğer döviz kuru hiç kımıldamaz ise yabancıların ve yerlilerin oldukça ciddi kazançlar elde etmeleri mümkün. Ancak gelişmelerin ikircikli tarafına göz atmamız gerekiyor.
Daha önce Türkiye'deki hukuk sistemini ve adaleti bahane göstererek yabancı sermayenin gelmek istemediğini iddia eden uluslararası kurumlar, bahsettikleri şartlarda bir değişiklik olmadığı halde neden olumlu konuşmaya başladı? Sıcak paranın bir anda Türkiye'ye bu denli ilgisinin artmasının arkasındaki saikler acaba ne?
Her şeyden önce gelen paranın istikrarlı olmadığını bilmeliyiz. Diğer taraftan Türkiye'nin CDS primlerinin düşmesinden faydalanarak yurt dışından daha ucuz maliyetle borçlanan Türk Firmalarının sayısı artınca, bu olanağa sahip olmayanlar da yurt içinde yabancı para cinsinden borçlanmaya başladılar. Dolayısıyla mesele şöyle bir oyuna dönüştü: "On kişi dans ediyor, dokuz iskemle var; müzik durunca kim ayakta kalacak?"
Aslında ortada aman aman bir gelişme yok. Sadece yaz aylarının sonuna doğru TÜFE'de baz etkisinden kaynaklanacak 20 puanlık düşüş üzerine kurgulanmış bir tasarımdan söz ediyoruz. Faizler yüksek iken tahvil satın alan yabancılar, Merkez Bankası'nın politika faizini düşürmesini bekliyorlar ki kazanç katmerli olsun.
Türk firmalarının alabildiğine döviz borçlanmaları şundan kaynaklanıyor olabilir. Uluslararası kurumlar "Bir yıl sonra dolar 45 TL" diyor ve bu öngörü şu an 32 TL civarındaki doların % 40 yükseleceği anlamına geliyor. Üzerine de borçlanmanın maliyeti eklenecek tabii. Büyük ihtimalle firmalar "% 65-70 ile TL kredi alacağıma döviz kredisi alırım daha iyi" diyorlar. Zaten bankalar “döviz kredisini vermek daha kolay” diyor. Ancak Türk Ekonomi Tarihinde bombanın fitili hep böyle ateşlenmiştir.
Hep söylediğim gibi kaynak kompozisyonlarına bakınca bankaların döviz kredisi vermeleri gayet doğal ancak ortaya çıkan durumu ‘sıkı para politikası’ diye adlandırmak mümkün değil. Para arzı hem mevduat çarpanı hem de kredi çarpanı ile hızla büyürken ekonomi kurmayları efektif talebi nasıl kontrol altına almayı düşündüklerine dair herhangi bir ipucu vermiyorlar.
Yukarıda belirttiğim gibi bütün kurgu baz etkisiyle düşecek 20 puana bağlanmış durumda ve bu gerçekleştiğinde "dememiş miydik" diye propagandası yapılacak. Sanıyorum asıl bundan sonra bizi zor günler bekleyecek. Dolayısıyla iyi günlerin fırsatlarını kaçırmamak gerekiyor.