Ara ara evde Feng Shui rüzgârı estiririm. Kullanılmayan, ‘belki lazım olanlar’, duygusal anlamda saklanıp tozlananlardan arınmaya çalışırım.
Söz konusu arınmaya gelince, bu kez sırada kırtasiye, birikmiş dosya, zaman aşımına uğramış kâğıtlar, anı olarak birikmiş bir sürü ıvır zıvırın durduğu çekmeceler vardı. Genetik faktörlerin bu konuda bile devreye girebileceği aklıma gelmemişti. Anneannem her şeyi saklar, babaannem her şeyi atardı. Çöp torbasını doldururken iki karakterin arasında sıkışıp kaldım. Çekmeceler ferahladı, ben rahatladım. ‘Pişmanlık’ mümkün olduğunca kullanmadığım bir sözcük. Yine de, yırtıp attıklarımla geçmiş yılları bir anda sildiğim hissine kapıldım. ‘Arınma’ işlemi sırasında en çok zorlandığım, biriktirdiğim mektupları yok etmek oldu. Sonuçta, iki kişi arasında geçen yazışmaların ‘özel’e girdiği ve üçüncü bir tanığa ihtiyaç olmadığına ikna oldum.
Bitişikte duran kütüphaneye ne kadar raf ilave etsem de yeterli gelmiyor. Onun için, romanların büyük kısmını kutulayıp faydalı olacağını düşündüğüm yerlere dağıtmıştım. Ansiklopedileri hiç duraksamadan bağışladım. Sözlükler ise duruyor, hep de duracaklar. Her ne kadar internette istenilen bilgiye anında ulaşılabiliyorsa, sözlüğün yeri çok ayrı. Yabancı dil, teknik kurallar, TDK’nın (Türk Dil Kurumu) yenilenen imla kuralları ile ilgili almış olduğum sözlükleri, ‘eski ekol’ değil de ‘klasik’ler gibi algılıyorum.
↔↔↔
Uzun zamandır genç nesle baktığımda, ‘Ne biçim eğitim aldılar?’ diye düşünüyorum. Gerçi, durum biraz da sistemlerden kaynaklanıyor. Soru-cevap şeklinde hazırlanan sınavlar, yerini test usulüne bıraktığında bozulmalar başladı. ‘A-b-c-d-e-f’ seçenekleriyle büyüyen çocuklar, zamanla yarışırken, doğru dürüst cümle kurmayı unuttu. İnternet, hızı beraberinde getirdi. Yepyeni bir dil oluştu. Sözcükler kısaltılmış harflere, noktalama işaretleri emojilere dönüştü. Bunun tartışması yok. Üzücü olan gençlerde kitap okuma alışkanlığının giderek aazalması. ‘Değil kitap, gazete okumaya vaktim yok’ açıklaması tekerlemeye dönüştü. Kabullenemeyeceğim bir düşünce tarzı bu. İstedikten sonra kitaba her daim zaman vardır. Üniversite eğitimi, yüksek lisans vs kendini doğru ifade edebilmek için yeterli değil.
↔↔↔
Mayıs ayında iki değerli ‘dil’ ustasını yitirdik. Biri Fransız gazeteci/yazar, edebiyat tutkunu Bernard Pivot, diğeri, TRT’nin unutulmaz sunucusu, ‘Evet-Hayır’ yarışma programının yaratıcısı Erkan Yolaç’tı.
Medya dünyasının simge isimlerinden biri olan Pivot, yazdığı kitapların yanı sıra Fransız, ‘Antenne 2’ kanalında, ‘Apostrophes’ ve ‘Bouillon de Culture’ programlarıyla nesiller üzerinde iz bıraktı. Bernard Pivot, ünlü edebiyatçıları canlı yayında tartışmaya davet ederek bir devrim yarattı.
↔↔↔
St. Joseph ve Güzel Sanatlar Akademisi kökenli Erkan Yolaç’ın TRT’deki sunuculuk yaşamı, okul yıllarında edebiyat öğretmeni olan yazar Rauf Mutluay’ın ondaki farklı ışığı görmesiyle başladı.
Yolaç, izleyici karşısında uzun yıllar, ‘Evet-Hayır’ yarışmasını yaparak bir rekora imza attı. Yarışmanın özelliği yarışmacılara iki dakika boyunca sorularını ‘evet’ ya da ‘hayır’ kelimesini kullandırmadan cevaplatmaktı. Konuklar sahneye, İzmir Marşı’yla davet edilir, Mehter Marşı’yla uğurlanırdı.
Bernard Pivot ve Erkan Yolaç, karizmatik yapıları, kullandıkları dilin mükemmelliği ve üslupları ile ‘klasik’ler arasında anılacak. Tıpkı sözlükler gibi…
Sağlıkla kalın.