Geçen hafta derbiyi kazanmıştı Fenerbahçe. Bütün hafta yüzler gülüyordu. Ancak hafta sonu yaşanacak senaryo hemen hemen belliydi. Yine de stadı doldurmuştu 50 bin Fenerbahçeli. Takımlarını bağırlarına basıyorlardı. Geçen haftanın teşekkürüydü bu. Futbolda her şey pamuk ipliğine bağlı… Geçen hafta kaybetseydi Fenerbahçe belki stadyum yine dolu olacaktı ama kimse takımla ‘gurur duymayacaktı’.
Her şey bir yana bu sene de şampiyon olamadı Fenerbahçe. 6 sportif başarısız yılın ardından kongre yaklaşıyor. Aday olmayacağını belirten Ali Koç ile Fenerbahçe defterini sonsuza kadar kapattığını belirten Aziz Yıldırım yarışacak seçimde. Evet ikisi de defteri kapattıklarını söyleyerek aday oldular. Taraftara göre de ikisinin defteri kapandı ancak ne hikmetse Türkiye’nin en yüksek kongre üyesi popülasyonuna sahip Fenerbahçe’de maalesef bu iki isimden başka bir aday çıkmıyor.
Fenerbahçe’nin karşısında bir güç var ise seçilen başkanların görevi bu güçlere rağmen Fenerbahçe’yi sportif başarıya ulaştırmak. Ancak Fenerbahçe iki ismin yönettiği son 26 senede altı kez şampiyon olabildi.
Türkiye’de maalesef karşıt siyasi görüşe sahip kişiler ve gruplar yan yana oturamıyorlar. Her grubun derdi de eline geçirebildiği kadar kurumu sayıca kendi lehinde kişilerle doldurup kontrol altında tutmak. Fenerbahçe de bu duruma maruz kalan kurumlardan bir tanesi. Her ne kadar siyasete bulaşmak istemiyoruz dense bile siyasetin tam içerisinde yıllardır camia. Türkiye muhafazakârlar ve laikler arasında ikiye bölünmüş durumda. Fenerbahçe de laiklerin kontrolünde kalabilen son kurumlardan. Bu durumdan dolayı muhafazakârlar tarafından pek de sevimli bulunmuyor Fenerbahçe. Türkiye’yi muhafazakârlar, Fenerbahçe’yi ise laikler yönetince de ters akıntıda kalıyor kulüp.
Fenerbahçe dışında hiçbir kulüp ise siyasetin bu kadar içerisinde değil. Asıl konunun siyasetin futbolun içinde ne işi olduğu aslında. Bana göre futbol siyasetin içerisinde değil çünkü aksine siyaset futbolun içerisinde. Bugün Türkiye’de siyasetin hoşlanmadığı takımın başarılı olması oldukça güç.
Fenerbahçe’nin derdi aslında Türkiye’nin derdi. Nasıl ki Türkiye bir grubun değilse, Fenerbahçe de bir grubun değil. Beraber yaşamayı öğrenebildiğimiz zaman Türkiye daha yaşanabilir, Fenerbahçe de daha tutulabilir bir takım olacak.
Ben bu sene yönetimin ilk defa bu kadar çok doğruyu aynı anda yaptığını gördüm. Gerçekten de sahada olan ekiple herkes gurur duydu. 99 puan toplanarak ve 99 gol atılarak ligi ikinci bitirmek; futbol tarihinde bir daha olmayacak rakamlardır bunlar herhalde. Ancak sonu kupa ile taçlanmayınca sadece ‘çok da başarısız geçmeyen bir sene’ olarak kalacak.
Bir Fenerbahçeli olarak değil de bir futbolsever olarak temennim gerçek futbolu sahada görüp bunu konuşmak. “O bunun takımı”, “bu onun takımı” demekten ziyade “bu iyi takım” deyip sahayı izleyebilmeyi çok özledim. Gerçek futbolsever hiçbir Galatasaraylının da Fenerbahçelinin de Beşiktaşlının da ne kazanırlarsa kazansınlar izledikleri şeyden memnun olduklarını hiç sanmıyorum.
Son olarak da şampiyonluk kutlamaları hakkında iki laf etmek istiyorum. Galatasaray ve Fenerbahçe en büyük ezeli rakip. Biri şampiyon olunca diğeri ile dalga geçmesi çok normal ve güzel bence. Ancak bu taraftarlar için güzel. Icardi’nin Ali Koç yazan formayı giymesi, Okan Buruk’un taraftar ile küfürlü tezahürat yapması tamamen amatörlük ve aynı zamanda da terbiyesizlik diye düşünüyorum. Icardi o formayı giymese de taraftar onu sevecek, Okan Buruk o tezahüratı yapmasa yine taraftar onu sevecek. Bu kadar ucuz işler yapmalarına gerek yok. Yaptıkları şeyler daha çok sevilmeye ihtiyaç duyduklarını gösteriyor.
İnanmasam da siyasetin spordan, sporun siyasetten uzak olacağı, yeni Ardaların, yeni Semihlerin çıkacağı bir 2024/25 sezonu diliyorum.