Kurallar ülkesi Japonya

Bir önceki yazımda değindiğim Çin seyahatinin ardından, birçoğumuzun mutlaka görmek istediği hayaller diyarı Japonya izlenimlerimi bu hafta okuyucularımızın dikkatine sunuyorum. Bu yazıda ulaşımdan yemeğe, alışverişten gezilecek yerlere dek, bizzat deneyimlediğimiz güncel detayları bulabiliyor olacaksınız, gitmek isteyenlere yardımı dokunabilir.

Zehra ÇENGİL Köşe Yazısı
29 Mayıs 2024 Çarşamba

Rotanızı Hong Kong üzerinden çizdiğinizde Japonya’nın Osaka kentine, uçakla yaklaşık dört saatte ulaşabiliyorsunuz. Japonya’nın en dikkat çekici özelliklerden biri ulaşımın çok pahalı olması ve bu kesinlikle akılda bulundurulması gereken bir detay. Havalimanından otelimize Uber üzerinden taksi fiyatlarına baktığımızda Türk lirasıyla neredeyse 5000 TL gibi bir ücret tuttuğundan, metro kullanmayı tercih ettik. Metro ile ulaşım çok rahat fakat kesinlikle aklınızda tutun ki metro biletlerini yolculuk bitimine kadar saklamazsanız duraktan çıkamıyorsunuz. Hem girişte hem çıkışta biletinizi okuttuğunuzdan sistem bu şekilde işliyor, Çin’de de aynı.

Havalimanında indiğimiz gibi, bizi o meşhur tuvaletler karşılıyor. Klozetin yan tarafında bulunan düğmelerle, sıcak suyun nereden- nasıl bir tazyikle geleceğini bile ayarlayabileceğiniz sistemi Avrupa’nın da örnek almasını umuyoruz, hatta yan tarafa ses gitmesini istemeyenler için ‘Personal Space’ tuşu eklenmiş ve siz içeride kaldığınız sürece sifon veya müzik sesi çıkarıyor. Teknolojiden anlamayan birinin, yıkama sistemlerini kullanması zor, her şey birbirine karışabilir.

İlk durak olarak tercih ettiğimiz Osaka’da, Japonya’nın en önemli simgelerinden Osaka Kalesi’ni ziyaret ediyoruz. 16. yüzyılda yapılan ve Japon mimarisinin en kıymetli yapılarından biri olarak görülen kaleye gidene dek, yemyeşil bir parktan yürüyüp Azuchi-Momoyama döneminde Japonya'nın birleşmesinde önemli bir rol oynayan bu yapıyı gezi rotanıza eklemeniz tavsiye edilir. Zaten önündeki kalabalıkta, her milletten fotoğraf çekilen ziyaretçiler olduğundan yerini saptamanız çok zor olmayacaktır.

Tax Free mağazalar her yerde!

Bizler, 4 Mayıs'ta Altın Hafta'nın bir parçası olarak doğayla bütünleşildiği ve nimetlere şükredildiği bir gün olan Greenery Day’e denk geldiğimizden Osaka adeta bir karnaval yeri gibiydi. Osaka’nın Amsterdam’ı tadı veren Dotonbori bölgesinde binlerce anime karakterinin cosplay’ini yapan gençlerin bulunması, ortamı rengârenk hale getiriyordu. Hareket isteyenler, kanalda gezme fırsatı da bulabileceği bu bölgeyi atlamasın.

Şunu da dipnot olarak düşmeliyim ki Japonya’da kozmetik ürünleri her keseye uygun ve çok fazla tax- free mağazası var. Buralardan torbalarca alışveriş yapılabilir fakat ürünleri Japonya’dan çıkana dek kilitli poşetten çıkarmamanızı öneriyorlar. Çünkü havalimanında kontrol edilebilme ihtimali oluyormuş.

Çatal- bıçağı lügatinizden çıkarın

Japonya’ya gelerek sushi yemeden dönmek olur mu? Pek tabii ki hayır, enfes sushi’ler aşağı yukarı 1000-1500 TL arasında değişen fiyatlarla deneyimleyebilirsiniz. Fakat çubuk kullanmayı bilmiyorsanız yandınız diyebilirim, neyse ki 10 gün Çin’de staj yaptığımdan artık pilavı bile çubukla yer hale gelmiştim ve zorluk çekmedim. Fakat buralarda çatalı bıçağı lügatinizden çıkarmanız gerekebilir. Japonların pirinç ve tahıl tozundan yapılan ulusal içkisi ‘sake’yi de yanına sipariş vermeyi unutmayalım!

Otel yerine yanlışlıkla bir Japon’un evine girdim

Osaka’nın ardından ikinci durak olarak Kyoto’ya geçmeye karar veriyoruz. Tapınaklar şehri Kyoto, bizi fazlasıyla heyecanlandırıyor. Rezervasyon yaptırdığımız site üzerinden otel odamıza ayakkabı ile girmenin yasak olduğunu ve aksi takdirde para cezası ödememiz gerektiğinin mesajını alıyoruz. Hepsi maksimum iki katlı binaların bulunduğu otelimizin önüne geldiğimizde, ayakkabıların dışarıda bulunmasından mütevellit yarım açık kapının kolunu çekerek içeri giriyorum. Mutfakta oturarak bulmaca çözen kadın, bana eliyle çarpı işareti yapıyor fakat ben, onu da check-in saatinden birazcık erken gelmeme bağlayarak içeri geçmeye devam ediyorum. İngilizce bilmeyen hanımefendiye otelin ismini söylediğimde, kendisi gülme krizine giriyor ve yan taraf olduğunu elleriyle işaret ediyor. Meğer ayağımın tozuyla bir Japon’un evine, özel mülküne girmişim. Bir ayakkabı çıkarmamak nelere mal oldu?

Hemen ardından geleneksel Japon kahvaltısı çıkaran bir kafe buluyoruz ve bu kahvaltıda balık, pilav gibi Türk sofralarında pek aşina olmadığımız bir öğünle karşılaşıyoruz. Kahvaltı severler, Japonya’da çok hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Tuz yok, ekmek yok, peynir yok, siyah çay yok. Varsa yoksa balık, varsa yoksa noodle.

Kyoto’da UNESCO tarafından Dünya Mirası ilan edilmiş Kiyomizu- dera Tapınağı gerçekten büyüleyici. Tarihçesi 798 yılına uzanan Budist tapınağına yürürken karşılaştığınız orman manzarası, inanın tüm çektiğiniz yorgunluklara değer. Yorgunluk demişken, şehirleri yürüyerek gezme hastası olan zatıâlim, hemen ardından arkadaşımı Fushimi Inari Tapınağı’na götürmek için hamle yapıyor ama iki saatlik yolun son 20 dakikasında tırmanmaktan pes edildiğinden dolayı orası sadece akıllarda kalıyor. Tapınaklara tırmanırken fenalık geçirebilecek arkadaşlarınız varsa, önlemlerinizi ona göre alın.  

Kyoto’da Kobe ve Omi etleri de çok lezzetli ve adeta bir ritüel şeklinde sunuluyor. Fine- dining konseptindeki restoranlarda kişi başı minimum 3’er bin TL’den, iki saat boyunca durmadan et yediğiniz bu zevkten de mahrum kalmayabilirsiniz.

Geyşalarla çay seremonisi için en az bir ay öncesinden randevu almak gerekiyor

Ayrıca Kyoto’da Gion adında oranın en meşhur geyşa bölgesi var. Bu bölgede geyşalarla Japon geleneği olan çay seremonisini, unutulmaz anılarınız arasına ekleyebilirsiniz fakat biz mayıs başında gittik ve hazirana kadar yer yoktu, o yüzden önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Çok ilginç bir detaydır ki bu mahallede bulunan gece kulüplerinden asla dışarı bir müzik sesi sızmıyor.

Kyoto’dan Tokyo’ya Nozomi denilen mermi trenle geçtik, 2 saat 20 dakikada kendimizi başkentte bulduk. Bunun bedeli ise kişi başı yaklaşık 20000 Japon Yeni. Hızlı trende tüm görevliler, vagona girerken ve çıkarken yolcuları selamlıyor fakat halkın da o efsanelerde anlatıldığı kadar misafirperver olduğunu söylemek pek gerçekçi kaçmaz. Çin’i bu konuda öne koymak, daha adil bir değerlendirme olur.

Başlıkta da belirttiğim gibi Japonya’da insanları kurallara fazlasıyla odaklı, trafik ışığı 10 dakika boyunca yansa, boş sokakta onu bile bekleyecek durumdalar. Bu tahmin edersiniz ki biz Türkleri şaşkınlığa sürüklüyor.

Her şeyin çok küçük olduğu, duş havlularının bile tüm vücudunuzu sarmadığı, oyuncak gibi küçücük çöp kovalarının, yatakların, banyoların bulunduğu ülkenin bazı bölgelerinde kendinizi bir Barbie evinde gibi hissedebilirsiniz. Ama kişisel tarihiniz için kesinlikle ilginç bir deneyim olacak.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün