Günlerden bir gün, “Her şeyde nasıl bir hayır vardır?” sorusuna takılmıştım; bu sefer de “Sabrın sonu her zaman selamet midir?” sorusuna takıldım. Bazı konular dışında genelde sabırlı bir insan olduğum söylenemez. Hızlı düşünüp hızlı hareket etmeyi seven biriyim; belki de hava burcunda doğduğumdan dolayıdır. Yaşadığımız son birkaç senede sabrımın sınırlarını oldukça zorluyorum. Sanırım dünyanın yeni gidişatı ve yaşam tarzı hepimizi zorluyor. Bazen ‘nereye kadar?’ demiyor musunuz? Gündelik hayatımızda her an, başımıza gelen birçok vaka veya etrafımızdaki insanlar sabrımızı denemiyor mu? Dünyamızın daha güzel, daha dostane ve adil bir yer olmasını dilesem de, birine hoşgörü göstermenin veya ona katlanmanın, tahammül etmenin doğru yol olup olmadığını hâlâ bilemiyorum.
Konuya yine kelimelerin anlamını inceleyerek başlamak istedim: Sabır nedir ya da sabırlı insan kimdir?
Sözlük anlamında sabırlı insan, ‘karşılaştığı bütün zorluklardan hemen yılmayıp sabretmesini bilen kimse’ olarak tanımlanıyor.
Sovlanut ( סוֹבְלָנוּת), Savlanut סַבְלָנוּת.
İbranicede sabır anlamına gelen kelime savlanut’tur. Savlanut'un kökü ‘sevel’ yani ‘acı’dır, acı çekmektir. Tolerans, tahammül etmek ya da hoş görmek anlamına gelen bu iki kelime arasındaki ilişki ise tamamen mantıklıdır. Tahammül etmek ya da kibarca hoşgörü sahibi olmak tabii ki sabırlı olmaktır. Acı çekmenin, yani, sevel’in başka bir anlamı da ağır bir şeyi taşımaktır; bu o kadar ağırdır ki, ıstırap verir. İşte ‘sabal’ ya da tahammül kelimesinin kökünde olan ‘hamal’ kelimesi de yine aynı mantıkla bu kökten üretilmiştir. Sabrımız olmadığında, olumsuzluğun yükünü omuzlayıveriyoruz. Yeni kişisel gelişim felsefesinde, üzerimize yük olan şeylerden kurtulduğumuzda kendimizi daha hafif hissedebiliriz tavsiyesini sıkça okuyoruz. Sabır dediğimiz şeyi insanlar bazen yanlış anlıyor, sanıyorlar ki, biri sana acı verecek ve buna katlanacaksın. Bu sabır değil işkencedir! Sabır; olay içerisinde aktif olarak mücadele ettiğimiz ve bu mücadeleyi bıkmadan üşenmeden devam ettirebilme gücüdür. Sabır, belki de en büyük dostunuzdur. Bedeniniz size yalvarsa bile doğru yoldan gitmeniz gerektiğini bildiğiniz zaman sabretmiş oluyorsunuz. Bedenimiz ve zihnimiz sürekli bizi daha mutlu etmek için yollar arar, fakat seçimler yine bizimdir. Sabır ve cesaretle yol alabilirsek sonuç amacımıza hizmet eder. Doğan Cücenoğlu’nun en çok satılan ‘Savaşçı’ kitabında dediği gibi “Hepimiz birer savaşçıyız aslında, yeter ki savaşın amacı bilinçli ve adil bir yol olsun.”
Sabır, sessiz kalmak gibi hem bir güç, hem de bir hayat tarzı olabilir. Ancak başa dönersek, kanımca, diğer insanlara hoşgörü gösterme veya onlara katlanma fikrinden vazgeçip bunun yerine herkesin hoş karşılandığı bir atmosfer yaratmaya odaklanırsak, başarı yolu açıldı demektir. Bu yol uzun ve çok sabır gerektirebilir ama oraya ulaşma imkânı olduğunu da unutmayalım. Hayatımızda eminim ki, bunu deneyimlediğiniz misaller hatırlayabilirsiniz. Tolerans ya da hoşgörü kelimesine geçersem, hoşgörülü bir toplum, herkesin diğerlerini kabul ettiği toplumdur.
Sabır, tasavvuf geleneğinde müritte bulunması gereken bir özellik, ‘İnsan-ı Kâmil’in ise temel tavırlarından da biridir. Böylece sabır, her türlü zorluk, tehdit ve kayıp karşısında gönüllü bir şekilde dayanma, direnme, göğüs germe ve sonucu sakince bekleme eğilimi, manevî gelişimde isteklendirme kaynağıdır.
Yahudi perspektifinden sabır, Yahudi temel inançlarından biridir. Yahudiler, Tanrı'nın sabır ve sevgisini, Sabırlı Tanrı karakterine ek olarak, kendilerini teşvik etmek amacıyla sabrı bir erdem olarak kavramlaştırmış, bilgece bir yaşama sahip olmak için bunu geliştirmeyi kendilerine bir amaç görmüşler. Tevrat’ta sabırla ilgili çok sayıda örnek bulunur. Hepimizin bildiğini tahmin ettiğim, tüm ilahî dinlerde sabrın sembol ismi İyov, Eyüp Peygamber’in hikâyesinin geçtiği, tümüyle sabır konusunu işleyen ‘Eyüp’ bölümü yer almaktadır. Bu bölümde, büyük felaketlere uğrayan ve doğru bir insan olan Eyüp, bütün çocuklarını, malını mülkünü yitirmiş ve korkunç bir hastalığa yakalanmıştır. Tanrı'nın bizzat kendisi sonunda ona görünmüştür. Eyüp bu acımasız cezayı hak etmemiş, kendisi gibi birinin başına bu denli kötülük gelmesine Tanrı'nın nasıl izin verdiğini anlayamamaktaymış. Sonunda Tanrı, Eyüp'ün sorularına yanıt vermemiş, ama ilahî gücü, bilgeliği ve inancına karşılık vermiştir. Eyüp, Tanrı'nın üstünlüğünü sezerek, sıkıntıları şikâyet edip sızlanmadan, zorluklara göğüs gererek, yaşanan zorlukları manevî gelişim fırsatları olarak değerlendirip sabırlı davranışıyla bunların üstesinden gelmiş. İnançlar, sabırlı olmaya destek verebilse de sabır aslında güzel ve zor bir imtihandır. Bu imtihanda içimizden diyoruz ki, “Bu acılara, eziyetlere ve dertlere dayanmam için bana güç ver Tanrım.”
Sabır bazen de öğretir. Beklemeyi, dua etmeyi, dinlemeyi, duymayı, bilmeyi, teslimiyetin gerçek anlamını, kim olduğunu ve neyin parçası olduğunu öğretir. Her şey, alışkanlıklar ve bakış açısından ibaret değil midir? Düzgün yaşar, olumlu bir bakış açısıyla dünyaya bakar, kendini motive ederek desteklersen sen de cesur bir kahraman olabilirsin. Kaç kez bir durumdan, kişilerden, şehirlerden kaçıp onlardan vazgeçmek istediğinizi hissettiniz? Başaramayacağım korkusuyla bir şeyi yapmaktan kaç kez vazgeçtiniz? Kaç kez birine ya da bazen kendime, neden bir şans daha vermiyorum dediniz?
Tevrat, insanı bir ağaca benzetiyor ve şöyle diyor: “İnsan tarlanın ağacıdır.” Sanırım bu benzetmeyi, ‘biz bir ağaç gibi sabırla büyüyoruz’ anlamında yapıyor.
Dilerim sabır ve tahammül etme gücümüz bir ağaç ve tabiat kadar olsun; yeter ki insanın gücü o ağacı ve tabiatı yok etmeye yetmesin. Sevgi, her inancın, barışın anahtarı ve yolu değil midir? İnsanlığa ve evrene sevgi dolu günler diliyorum.