Felsefe

Avram VENTURA Köşe Yazısı
12 Haziran 2024 Çarşamba

Benim dönemimde, kimi okullarda felsefe öğretim programı içinde yer alırken, ben bu dersi okumadığım gibi uzun yıllar ilgi alanıma girmedi. Ne zaman ki deneme yazmaya başladım, bu türde ürün veren düşünürleri okumayı, bilgilenmeyi, onlarla yeni bakış açıları kazanmayı neredeyse görev edindim diyebilirim. Bu alanda çok eksikliğimin olduğunu, buna karşın kendimi tanımada sınırlı da olsa yol alabildiğimi sanıyorum. Elbette ki felsefenin neye yaradığı tartışmalarına girmek istemem. Özellikle düşünmenin, sorgulamanın olmadığı ortamlarda… Oysaki bir deneme yazısının sınırları içinde kendimle konuşarak, ama çok kişiye seslenerek, okurlarımın düşüncelerini kışkırttığımı biliyorum.

Tüm Doğu klasiklerinde Büyük İskender ile ilgili sayısız öykü bulabiliriz. Bu ünlü komutanın kısa ama büyük başarılarla dolu yaşamı birçok yazara esin kaynağı olmuştur. Bu öyküler gerçek olmasalar da, bir düşünceyi vurgulamak için kurgulandıklarından, yüzyıllardır güncelliğini hiç yitirmeden anlatılmaktadır. Romalı düşünür ve devlet adamı Seneca, bir mektubunda Büyük İskender ile ilgili bir öykü anlatır:

İskender, Asya topraklarını fethettiği sırada, ondan çekinen kimi ülkeler, onlara dokunulmaması koşuluyla, gönüllü olarak toprak vermeyi önermişler. Bu yapılan öneriyi İskender şöyle yanıtlamış: “Ben önüme ne koyulursa onu almak için değil, size neyi bırakmak istersem, onu yapmak için geldim!”

Seneca bu öyküyü anlattıktan sonra, hayatımızda felsefeye aynı şekilde yer vermemizi söyler. Bir başka deyişle felsefeyi bir boş zaman değil, temel uğraşımız olarak görmemizi, ondan kalan zamanda da farklı işlere yoğunlaşmamızı önerir.

Bunu bir düşünür için çok doğal bir öneri olarak görebiliriz. Elbette hepimiz ilgi duyduğumuz alanı önemsediğimiz gibi, başkalarının da bunu onaylamasını isteriz. Oysaki ekmeğini büyük bir emekle kazanmaya çalışan insanlar, Seneca’nın sözleri karşısında “Felsefeyle karnımız mı doyacak?” diye de sorabilirler. Nitekim Shakespeare, Julius Caesar oyununda kahramanına şöyle söyletiyor:

“Filozofluğun işe yaramaz oldu demek 

Geçici sıkıntılar karşısında.”

Atasözümüz, açlık sofuluğu bozar diyor ya… Geçici sıkıntılar, büyük sorunlar, felsefe düşünmek bir yana, bazen hayat insanı filozof yapabiliyor!

Richard Bach’ın, ünlü Martı kitabını bugüne değin birkaç kez okudum. Öyküde, Martı Jonathan’a uçma çabalarının hoş ama karın doyurmadığını, bu çabadaki biricik nedenin yiyecek bulabilmek olduğunu söylüyorlar. Karşı çıkarak şöyle yanıtlıyor: "Yaşamın anlamını, daha yüce bir amacını bulan ve ona ulaşmaya çabalayan bir martıdan daha sorumlu biri olabilir mi? Binlerce yıldır balık kafaları kovalayıp durduk, ama şimdi bir yaşama nedenimiz var öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak!"

Yine bir öyküde İskender, bir nehri geçerken önünden çekilmeyi reddeden bir filozofla karşılaşmış. Komutanın adamları, İskender’in dünyayı ele geçirdiğini, buna karşın onun ne yaptığını sormuşlar. Filozof kendinden emin ve sakin bir şekilde şöyle söylemiş: “Ben içimdeki dünyayı ele geçirme ihtiyacını yendim!”

Hiç değilse, kendi tutkularımızı yönetebilmek için sanırım felsefeye gereksinimimiz olacaktır.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün