İsrail, İsrail'e karşı

Dr. Remzi ÇETİN Köşe Yazısı
26 Haziran 2024 Çarşamba

Öncelikle şu noktayı ifade etmeliyim: Her ülkenin ‘uluslararası ahlaki itibarı’ vardır. İsrail, o ahlaki itibar çizgisini Netanyahu iktidarının sayesinde çoktan geçti. Netanyahu hükümetine göre, bütün dünya kendilerine karşı ve haksız; bir tek Binyamin Netanyahu ve onun kendinden meçhul aşırı sağcı kabinesi haklı.

Gazze’de yaşanan son durumdan sonra İsrail’in artık, kendisi için bir özeleştiri vaktinin geldiğini düşünüyorum. Hadi, şimdi gelin sizlerle 7 Ekim sabahına dönelim. Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e karşı başlattığı saldırılarda ilk birkaç günde Türkiye dâhil bölge ülkeleri Hamas’ın İsrailli sivillere yönelik eylemlerini kınamış ve İsrail’e taziye mesajları göndermişlerdi.

Bu durumda mağdur olan taraf, ilk başlarda uluslararası kamuoyunca da İsrail’di. Ankara bu saldırılar karşısında öncelikle bekle gör ve temkinlilik politikası yürüttü. Sonrasında bölgeye, ABD dâhil diğer hegemonik güçlerin müdahale etmemeleri ve yangına körükle gitmemeleri gerektiği hususunda uyarılarda bulundu; ancak özellikle hastane bombalamasından sonra işler hızlıca değişmeye başladı. Ankara tümüyle yüzünü Hamas’a döndü.

Çok geçmeden her geçen gün Gazze’de, özellikle aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda Gazzelinin trajik görüntüleri basına yansıdığında, Türk toplumunda da İsrail’e karşı büyük bir infial patlak verdi. İsrail bu noktadan sonra sadece Türkiye değil; aynı zamanda uluslararası toplum nezdinde de giderek yalnızlaşma başladı. Trajik bir sonuç olarak, 30 binin üzerinde Gazzeli öldürüldü. Diğer taraftan, Hamas’ın elinde hâlâ birçok İsrailli rehinenin de olduğu ve bu insanlık dramının hâlâ devam ettiğini de hatırlatalım.

Hangi değerlendirme yapılırsa yapılsın, Netanyahu’nun fevri politikalarından ötürü İsrail’in sesi ve derdini anlatma çabası, bunca gürültü arasında duyulmuyor artık. Esasında İsrail, bunu bile isteğe bizzat kendi yaptı. İsrail’in kamu diplomasisi (uluslararası halkla ilişkileri) sınıfta kaldı. İnanın, günümüzde Kamerun’un bile daha iyi kamu diplomasisi politikası var!..

Ortadoğu’da yıllarca kendisine yakın hissettiği ve kendisinden uzaklaştırmaması gereken Türkiye’yi dahi kaybettiyse İsrail’in bir kez daha düşünmesi gerekiyor. Sakın, Türkiye’de siyasal İslam‘dan bir partinin iktidar olduğu bahanesinin arkasına saklanılmasın. Netanyahu hükümeti, krizin başından bu yana Türkiye gibi bölge ülkelerinin hassasiyetini anlayamadı.

Kriz sırasında, Ürdün ve Mısır’ın dışında diğer bölge ülkeleriyle sıkı bir iletişim ağını güçlendiremedi. Neden peki? Bibi’ye göre Batılı ülkelerin (özellikle ABD, AB, İngiltere, Fransa, Hollanda) desteği her şeyden daha önemliydi çünkü…

Netanyahu hükümeti başından bu yana, 20. yüzyıl enstrümanlarıyla süreci yönetmeye çalıştı. Sanki dersin 1987 intifadasının sokak aralarından fırlamış bir İsrail’i yönetircesine Gazze’ye tepki verildi. Oysa, kendini bir ‘direniş hareketi’ olarak gören yapının Gazze halkıyla içiçe geçmişliği göz ardı edildi. Netanyahu, Hamas’ın yanında tüm Gazzelileri topyekûn cezalandırmayı tercih etti.

Netanyahu bugün yarın gider. Şaron gitti, Peres gitti… İsrail’in 2. kuşaktan siyasetçilerin çoğu yok artık… Geriye, İsrailli nesillerin baş etmesi gereken birçok kronik sorun kaldı.

Netanya’nun anla(ya)madığı en önemli gerçeklerden biri de Filistin sorununun artık, ne sadece Türkiye ne de sadece Müslümanların sorunu olduğudur. Söz konusu sorun, uluslararası toplumun çoğunun kabul ettiği bir gerçek hâline geldi. Bu sorunun üzerine sadece kaba güç yoluyla giderseniz, İsrail’in bölgede varlığının sorgulanmasının da önünü hızlıca açarsanız ki biz bunu, “İsrail’in İsrail’e karşı olma durumu” olarak ifade ediyoruz.

Bilindiği üzere, Yahudilere karşı antisemit hareketlerin ve onları yok etmeye yönelik her türlü girişime karşı “bir daha asla /never again” sloganı kullanılıyor. Tamam, doğru, şüphesiz öyle; ancak 20. yüzyılın kafasıyla 21. yüzyılda davrandığınız takdirde bu, Holokost’un itibarsızlaştırılması ve dünyadaki Yahudi nüfusunun güvenliğini de tehlikeye atmanın önünü açabilir.

Netanyahu ve onun kabinesi, freni patlamış kamyon ya da züccaciye dükkânına dalan fil gibi, Gazze’den sonra yine yangından mal kaçırırcasına Lübnan harekâtına hazırlanıyor. Acaba Netanyahu, atacağı adımların ve göstereceği reaksiyonun, bölge ülkelerindeki tepkilerini de doğru ölçebiliyor mu?

Hamas’ın İsrail’i sivillere karşı giriştiği saldırılar sonrası, ‘mağduriyet rüzgârı’nı kendi aleyhine olacak şekilde tersine çeviren İsrail tarihinin en aşırı sağcı bu iktidarından, yukarıda anlatılanları sorgulamasını beklemenin saf bir iyimserlik olacağının da farkındayım; ancak, yıllar önce Haaretz gazetesi güzel bir başlık atmıştı, onu şimdi hatırlatmadan edemeyeceğim: “İsrail’i Netanyahu’dan korumamız gerekiyor.”

Sizce, sadece İsrail’i mi? Eğer Netanyahu iktidarı bu tempoda giderse uluslararası toplumun aklından çıkarmaması gereken tek şey, “İsrail’in İsrail’e karşı olma durumu”nu yaratan Netanyahu ve onun çok bilmiş kabinesinin eylemlerinden İsrail halkının tümünün ve yanı sıra, Netanyahu karşıtı olan dünya Yahudi nüfusunun sorumlu tutulamayacağı gerçeğidir.

İsrail’in İsrail’e karşı olma durumunu, bizzat Netanyahu ve onu baskı altında tutan aşırı sağcı-fanatik gruplar yaratmıştır, dünya Yahudi toplumu değil…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün