Bazı insanlar yüreğinizde, size dokunuşuyla yaşamınızda ömür boyu sürecek bir iz bırakır. Sevgili Can Kıraç bu insanlardan biriydi ve kendisine ‘veda’yı, yazımı ona ithaf ederek yapmak istedim. Onu hep hiç ölmeyecekmiş gibi düşünmüştüm; zira hayatı çok severek her anı yaşayan, benim gözümde ölümsüz bir kişilikti.
Can Kıraç sıra dışı, müstesna insan; bilgisi, parlak zekâsı, sayısız tecrübeleri, nükteli ve her zaman hayat dolu edasıyla özel biriydi. Ankara’da Atatürk’ün kurduğu Gazi Çiftliği’nde 22 Mayıs 1927’de doğdu. Can adını ve babası Ali Numan Bey’in kuru tarımla ilgili çalışmalarından dolayı Kıraç soyadını da yine Atatürk vermişti. Can Kıraç’ı, Fransız Kız Lisesinden, çocukluk arkadaşım Sevgili Aslı Kıraç’ın babası olarak tanıdım. 97 yaşında bazı sağlık problemleri yüzünden hastanedeyken, onu son kez ziyaretimde her zamanki ilgi ve has bir ağabey şefkatiyle ilk önce hatırımı sormuş sonra da dünya politikasını ve La Scala’da izlediğim konseri konuşmuştuk. Kendisine Can Amca denilmesini sevmediği için hepimiz ona Can Abi derdik. Derin bir gözlemci olarak, bilgeliği, hayata bakışı ve yazdıklarıyla eşsiz sohbetlerimi renklendiren, Can Kıraç’tan birçok ilginç hikâye dinlemiştim. Bunlardan biri de onun yazı ve gazetecilik aşkıydı. Koç Holding’in efsane yöneticisinin aynı zamanda holdingin ‘Bizden Haberler’ dergisinin de kurucusu olduğunu öğrenince, kendisine anı kitaplarını ve yazı merakını sormuştum: “İnsanlarla ilişki kurmak bana hep heyecan ve keyif vermiştir. İnsanları anlamaya, düşünce dünyalarına ulaşabilmeye de daima özlem duymuşumdur. Bu amaçla, üniversite yıllarında Ziraat Fakültesi dergisi Koruk’u çıkarttım. 1950’li yıllarda Türkiye Milli Talebe Federasyonu gazetesi İnkılâp ve Gençlik’te devam etti. 1963’te İzmir’de Egemak şirketinin dergisi ‘Bizden Haberler’i yayın hayatına sokmam ve derginin Koç Topluluğu dergisi olması yazarlığımın devamını sağladı. Hayâl edip de gerçekleştiremediğim hedeflerden biri basın kartı sahibi olmaktı. Sabır umudun yoldaşıdır diyerek, basın kartımı beklemekten vazgeçmedim. Ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanından gelen 2006 tarihli yazıyla sanki hayata yeniden dönmüş oldum: Yönetim kurulumuzun toplantısında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Onursal Üyeliğinizi oybirliğiyle onaylamıştır.”
Can Kıraç hayatını kaleme aldığı kitap ve yazılarında, “Hayallerime gelince; insanları anlamaya, onların düşünce dünyalarına ulaşabilmeye daima özlem duymuşumdur. Hayatımın bundan sonraki bölümünde; yazarak, konuşarak yapmanın zevkini yaşıyorum” der. Hakikatten, daima nükteli konuşmayı ve güzel yazmayı sevdi, bu alanda kabiliyeti yanı sıra, kendine has, duygusal, asil bir tarzı vardı. 90’ı geçen yaşlarında bile iletişim ve teknolojinin yeniliklerine son derece açıktı. Maillerine kolundaki saatten bakmayı bilir, hızla yanıt verirdi. Usta bir kolaj yeteneğiyle WhatsApp’tan yazdığı mesajlara eklediği nükteli resimler ise gençlere taş çıkaracak nitelikteydi. Hiç bir etkinliğimi, bayramımızı kutlamayı asla unutmadı. Empati kurmayı, dinlemeyi çok iyi bilirdi. Yaşam felsefesi “Bu da geçer ya hu” idi. 94 yaşına girerken adeta bir yaşam koçu niteliğindeki yazısını paylaşamadan olmazdı:
“Her bir günü yaşarken nelerle karşılaştığımı düşünmek, nasıl bir macera yolculuğu yaptığımı bana hatırlatmış oldu. Şimdi bu yolculuğu başardığım için kendime ‘Bravo Can’ demeye hazırlanıyorum! Eğer sağlığınız ve moraliniz yerindeyse, ‘yaşlılık’ insan hayatında keyifli bir süreç olabilir. Bu görüşle, 94 yaşına hazırlanan bir ‘genç ihtiyar’ olarak hayatımı irdelemek ve sonuçları sizinle paylaşmak istedim.
Genelde mutlu ve pozitif bir insanım. Kendimle barışık yaşıyorum. Bulunduğum zamanın içindeyim. Hiçbir zaman maziye özlem duymadım! Tabii arada sırada nostalji yapıyorum. Ama o duyguları, ‘Ah o günler geri gelse’ gibi bir özlemle hiç yaşamadım. Gözümü ve gönlümü daima gelecek günlere yönlendirdim. Bunun için de bütün olayları heyecanla ve coşkuyla izliyorum...
Güzel insanlarla, dostlarla beraber olmaktan, müzik dinlemekten, okumaktan, resimden, sanattan, seyahatten keyif almaya devam ediyorum.
Ayrıca kendimle alay ediyor, dalga geçiyorum!
Bu beni fikren gençleştiriyor. Kendimi özgür hissediyorum.
Bir bayanın yanına gidip ‘Ne kadar güzelsiniz,’ diyebiliyorum.
Antika otomobillere benzediğini hayâl ediyorum! Boya, nikelaj, vernik, deri kokusu hepsi yerinde. Ama motor tekliyor!
Dışarıdan nasıl göründüğümle pek ilgilenmiyorum. Özgürlük insanı canlı tutuyor...
Bugün 94. yaşıma adım atarken yaşamaktan büyük mutluluk duyuyorum, çünkü yaşlılığın beni olgunlaştırdığını, yaşanmış olan yıllarda kazandığım deneyimlerin kişiliğimi zenginleştirdiğini görüyorum. Çevreme olan sevgimin güçlendiğini fark ediyorum. Her canlıya hayranlık duyuyorum.
Bu iyimserliğimin temelini araştırınca bir sürprizle yüzleşiyorum!
Planlı yaşamak yerine, fırsatları değerlendirerek (spontane), kendi gündemimle yaşamak… Son anda kararlaştırılan yurtiçi-yurtdışı kısa süreli seyahatlerden keyif alıyorum.
Bu yaşımda GS futbol maçlarını Arena’da izlerken büyük heyecan duyuyor, alkışlara, haykırışlara katılıyorum...
Kitaplara olan merakıma gelince:
Evimin her odasında (banyo dahil!) küçük bir kütüphanem var. Kitaplar bana heyecan veriyor ve öğrenme merakımı tetikliyor. Ancak bir itirafta bulunmak istiyorum: Okumaya başladığım her kitabı bitirdiğimi söyleyemem!
Hayatımda ‘yazı yazma’ tutkumun ayrı bir yeri var. Bu tutkumu sürdürürken bilgisayarın bütün hünerlerini kullanıyorum. Böylece ‘teknoloji’ye hayranlığımı ve deneyimlerimi her gün yeniliyorum.
Çağımıza damgasını vurmuş olan bilgisayar, ilerlemiş yaşıma rağmen hayatımda önemli bir yer tutuyor. Bilgisayara olan tutkum 25 yıldır devam ediyor. İnternetli dünya ve akıllı tablet-telefon uygulamaları başımı döndürüyor!
Bilgisayarımı kişisel arşivim olarak kullanıyorum.
Kolaj merakımı Photoshop programlarıyla zenginleştiriyorum.
Sitemde 800 kolaj ve 450 yazı bulunuyor.
İnternetli bilgisayarın insanlığa kazandırdığı yenilikleri hayretle ve hayranlıkla izliyorum. Sosyal medya sayesinde güncel olayları takip ediyorum.
Facebook, Twitter gibi uygulamalar insanlar arası iletişimi hayallerimin ötesinde geliştiriyor. Böylece sosyal medya sayesinde şeffaf bir toplum olmaya yöneliyoruz. Bu gelişmeler, yarınlara umutla bakmamı sağlıyor. HAYAT gerçekten ‘bir varmış bir yokmuş’ misali.”
“Parmak izlerinin benzersiz olması gibi, ruh izlerinin de benzersiz olduğunu, her insan ruhunun, dokunduğu herkeste geride bıraktığı kişisel bir izi vardır” cümlesini bir seminerde dinlemiştim. Bence de, yaşamımızda bazı izler yüreklerden asla silinmez; bazen anılarda, bazen yazılarda yaşamaya devam eder. Can Kıraç, ardında derin izler bırakarak dünyaya veda etti. Varlığına her zaman teşekkür edeceğim. Nurlar içinde uyusun…