Dünyanın döndüğünü ilk keşfeden bilim insanı Galileo, 1610'da "Dünya dönüyor" tezini ileri sürdüğünde bir anda kendini engizisyon mahkemesinin karşısında bulur.
Sürecin ölümle sonuçlanacağını gören Galileo, iddiasından vazgeçer. Çünkü evrenin sonsuz olduğunu iddia ettiği için engizisyon mahkemesi tarafından 1600 yılında Roma'da diri diri yakılarak idam edilen meslektaşı Bruno'nun hatırası henüz çok tazedir.
Rivayet edilir ki, Galileo'dan bu geri adımı beklemeyen öğrencileri ona; "Kahramanı olmayan toplumlara ne yazık" diyerek sataşırlar.
Galileo ise “Asıl, kahramanlara ihtiyaç duyan toplumlara ne yazık!” der ve yoluna devam eder.
Antroposen, kapitolesen ve yedinci kıta… Yakın zamana, Mardin Bienali’ne kadar pek de aşina olmadığım bu sözler maalesef günümüz dünyasının gerçek sorunlarını özetlemekte.
Antroposen ayırt edici özelliği insan faaliyetlerinin gezegen üstündeki etkisi olan, içine girdiğimiz yeni jeolojik çağın bir diğer ismi gibi düşünülürse, Kapitolesen ise Mcdonaldlaştırılan kapitalist üretim biçimi tarafından şekillendirilen insan faaliyetinin dünyayı tehdit edişi olarak özetlenebilir. Küresel ısınmayı bir yana bırakırsak, Antroposen’in yarattığı en gözle görünür etkilerden biri, ‘Yedinci Kıta’ adı verilen devasa çöp yığını oluşumudur.
Bugün dünya küresel ısınmadan, mülteci sorununa, insan haklarından daha birçok konuya geri dönülmesi zor bir dönemden geçerken, bu dönemin olumsuz etkilerini en aza indirmeye gayret etmek yerine gittikçe karamsarlaşan ve liderlik krizinde tepetaklak giden bir gerçeklikle karşı karşıyayız.
Bilgelik zekasından uzak, karşı tarafın sınırlarını anlama arzusunda olmayan, çatışmaları uzlaşmacı bir dille çözmekten yoksun popülist olmayı iyi bir vasıf sayan bir ortamda, kişilere güven sisteme güvenin çoktan önüne geçmiş durumda…
Freud, “Birisi bir konuda aşırı bir reaksiyon veriyorsa orada bir yarası vardır” derken toplumlardaki din ve ahlak ilişkisine de bir gönderme yapmaktadır.
Nitekim ritüelleri gerektiği gibi yapan, ‘dindar’ olan kişi aynı zamanda da ahlaklıdır diyebilir miyiz? Gittikçe daha dindarlaşan bir toplumda artan güven eksikliğini ve bunun insanlar üzerindeki etkisini ancak ahlak perspektifinden okuyabilmek mümkün olabilir.
Kuralların belli bir zümre için geçerli olmadığını düşünüp, kendi güç ve parasıyla gölgelerini yok edebileceğine inanan bir iklimde sistemden umudunu kesip bir ‘kurtarıcıya bağlanmak’ halkın çoğunluğu için son çare olarak kendini gösterir.
Bir milyon kişiye telefonun 75 yıl, elektriğin 46 yıl, televizyonun 20 yıl, internetin 7 yılda ulaştığı bir dünyada ChatGPT’nin sadece beş günde ulaştığı bir zaman hızında insanlıkta neden düpedüz geriye gitmekteyiz?
Medeniyetin aslında her yapmak istediğini yapmayıp ve yapmamak istediklerinin bazılarını yapmak disiplini olduğunu göremediğimiz sürece çürümenin etkileri her alanda kendini göstermektedir.
Dilerim 1930’ların Avrupa’sını yeniden yaşamak zorunda kalmadığımız, yaşadığımız absürd ortamda gerçek kurtarıcının yine akil yöneticileri seçerek biz olduğumuzu idrak edebildiğimiz doğanın bize sunduklarının nasiplenebildiğimiz bir gelecek yaratabiliriz.