Türkiye’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı internet sitesi[1] verilerine göre 147 aktif siyasi parti var.
Parti isminde ‘adalet, adil ve hak’ kelimelerini barındıran parti sayısı 24, ‘demokrasi ve demokratik’ kelimelerini ve sıfatını barındıranların sayısı 10, ‘cumhuriyet’ kelimesini barındıranların sayısı 9, ‘kalkınma’ kelimesini barındıranların sayısı 3 iken 2 parti de ‘milli’ kelimesini parti ismi içerisine almış.
Ülkede ne eksik ise neyin yokluğunu çekiyorsak o kelime parti ismi içerisinde yer almış ve vatandaşlara diğerlerinin veremediğini verme vaadiyle kurulmuş.
Ülke hiç şüphesiz eksikliğini en çok hissettiğimiz şey ‘adalet’. Nereye baksak ‘adaletin olmadığı’ gerçeği ile karşılaşıyoruz.
En adil olunması gereken sporda bile adalet yok. Gücü olanın, etki alanı güçlü olanın adaleti ülke geneline hâkim olmuş durumda.
Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu’nun Independent Türkçe için kaleme aldığı 29.08.2022 tarihli makalesini kesip saklamıştım.
Umut Hoca şöyle diyor yazısında:
“Söz konusu tezler arasında en çarpıcı olanlarından biri Thrasymakhos'a aittir.
Sofist Thrasymakhos'a göre güçlü olanın zayıf olana hükmetmesi adalete uygundur; çünkü ‘adalet’ dediğimiz ‘şey’ aslında her yerde güçlü olanın yararını gözetmekten başka bir şey değildir!
Sofist Thrasymakhos devleti yönetenlerin yasaları çıkarırken kendi çıkarlarını gözettiklerini dile getirmişti.
Thrasymakhos'un gözünde: Adalet, yönetenin işine gelendir. Güç de yönetendedir. O halde adalet güçlünün işine gelendir!’
Bugünkü yöneticilerin Thrasymakhos tanıyıp tanımadığını bilmiyorum ama özenle yarattıkları sistemi antik çağdan kalkıp gelse Thrasymakhos bile hayranlıkla izlerdi.
Tam anlamıyla Thrasymakhos Tezi hâkim güzel ülkemize.
Oysa adalet, insanların yasa ve yasanın uygulayıcısı hakimler tarafından tarafsız, adil, düzgün ve makul bir şekilde muamele görmesi gerektiğini, yasaların birinin bir diğerine zarar vermemesini sağlamak için tasarlandığı, bir zarar oluştuğunda ve hatta oluşmadan düzenleyici bir önlemin alındığı sistematik yapının adıdır.
Vergide adalet ise içinde adalet kavramı barındıran alanlardan en hassas olanlarından ve en dikkat edilmesi gereken alanlardan biridir.
Yeni ekonomi yönetimi göreve geldiğinde ‘şeffaf, hesap verebilir olmayı ve rasyonel davranmayı vaat etmişti’.
Ekonomi yönetimi yeni olmasına karşılık, Türkiye’yi bir ekonomik çıkmazın içine sokan şimdi de o çukurdan çıkarmaya çalışan aynı hükümet.
Önceki ekonomi yönetimi, büyüme, refah ve zenginlik vaat edip hepimizi fakirleştirirken mevcut hükümet o dönemin ekonomi politikalarına toz kondurmuyor, eleştirenleri yerli ve milli olmamakla, ekonomistleri de mandacı olmakla suçluyordu.
Geldiğimiz noktada geçmişim anlaşılmaz ve bir ülkeyi toptan fakirleştirmeye yönelik para politikasından vazgeçilmesi elbette önemli. Yanlış yapanlar yanlışı bizzat kabul edip milletten özür dilemeseler de yanlıştan vazgeçilmesi bir zorunluluk dahilinde olsa da takdire şayan.
Para Politikası zaten yetkin kişilere emanet edilmiş durumda. Buradaki en büyük risk, bu kişilerden daha iyisini bildiğini iddia ederek yöneticilerin Merkez Bankasının işine karışması. Şimdilik en azından bu cephede herkes sus pus.
Fakat Türkiye’nin en hazırlıksız ve beceriksiz olduğu alan Maliye Politikalarının uygulanış şekli.
Maliye Politikaları tamamen hükümetlerin tercihleri ile şekillenir. Verginin kimden ve nasıl toplanacağına ülkeyi idare edenler karar verdiği gibi, elde edilen gelirlerin nasıl harcanacağı konusunda da tam bir otoriteye sahiptir Merkezi Yönetim.
O nedenle bu alanda ‘hata’ olmaz ‘kasıt’ olur.
Geçtiğimiz günlerde Evrensel Gazetesi’nin yaptığı haber sosyal medyada geniş yankı yaptı.
Evrensel Gazetesi’nin haberine göre, Türkiye’de adrese teslim kamu ihaleleriyle zenginleşen büyük şirketlerin son yıllarda ya hiç vergi ödemediklerine ya da ödeyenlerin ödedikleri tutarın elde ettikleri servete göre devede kulak kaldığını öğrendik.
Bu kadar büyük şirketlerin hiç vergi vermediğini okuduğumuzda, acaba haber doğru mu değil mi diye şüphe de duymadık değil.
Ancak Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın kendi ‘X (Twitter)’ hesabından yaptığı açıklama, haberin gerçek olduğunu ortaya çıkardı.
Ne diyordu Hazine ve Maliye Bakanlığı?
“Mükelleflerimizin beyanlarının doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak amacıyla Vergi Denetim Kurulumuzun risk analiz sistemi üzerinden yaptığı tespitler neticesinde, 2815 büyük mükellefin halihazırda toplam yüzde 27’si nezdinde vergi incelemelerine devam edilmektedir. Bu oranın müteakip dönemde daha da artırılması planlanmaktadır. Ayrıca yine sürekli zarar beyan eden mükelleflerden büyüklüğü ve sektörüne göre beyanı riskli değerlendirilen öncelikle 735 mükellef nezdinde vergi incelemeleri yürütülmektedir. Buna ek olarak vergi inceleme istatistikleri mükellef büyüklüklerine göre tespit edilerek Vergi Denetim Kurulu yıllık faaliyet raporunda ayrıca kamuoyuyla paylaşılacaktır.”
Açıklamanın geri kalan kısımları bence okumaya değmez. Hikâye anlatımı ile sonlandırılan bir açıklama.
Gerçek olan eğer sosyal medyanın gücü olmasa, ne böyle bir olaydan haberimiz olacak, ne de Hazine ve Maliye Bakanlığı bir açıklama gereği duyacaktı.
Ülkede kamu kurumları Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın tasarruf tedbirlerine ilişkin genelgesine uymazken, ayrıcalıklı şirketler tek kuruş dahi vergi ödemezken, tasarruf yapmak itibar kaybı olarak algılanırken, vergi gelirini artırmak için sıradan vatandaşlar üzerine yeni vergiler salmak, bizim ülkemizde ‘adalet’ kavramının içi boşaltılmış bir kavram olduğunun en büyük kanıtı.
Maliye Politikaları açısından mantığın ve bakış açısının yaşanan ekonomik felakete ve deprem felaketine rağmen zerre değişmemiş olması ise ‘enflasyonla kararlı bir şekilde mücadele edileceğine’ olan inancı ne derece kuvvetlendiriyor sorusunun cevabını ise sizlere bırakıyorum.
Sevgiyle kalın