|
II. Dünya Savaşı ertesinde Fransa iki ünlünün aşklarının haberleriyle çalkalanır. Fransa’nın ikonik şarkıcısı Edith Piaf, 1948’in yaz aylarında tanıştığı ve dünya şampiyonluğuna oynayan ünlü Fransız boksör Marcel Cerdan ile büyük bir aşk yaşamaktadır.
Marcel, Edith ile tanıştıktan iki ay sonra New York’ta oynadığı unvan maçında rakibini yenerek boksta orta sıklette dünya şampiyonu olur. Artık Fransa tarihinin en ünlü boksörü olmuştur. Evli ve üç çocuk babası Marcel ile Edith kah New York’ta, kah Paris’te aşklarının zirvelerini yaşar.
Piaf, diskografisinin en ünlü parçalarından biri olacak, o günlerde sözlerini yazdığı ‘Hymne à l’Amour (Aşk için Ağıt) şarkısını onun için yaratır. Lakin kader ağlarını fena şekilde örecekti.
Bir turnede olan Piaf, sevgilisini New York’a çağırır Ekim 1949’da. Marcel yola çıkar ama uçağı feci bir kaza geçirince hayata aniden veda eder.
Edith Piaf yıkılır. Depresyona girer. Sevgilisi için sözlerini yazdığı şarkıyı 1950’de piyasaya çıkarır. Ve hayat devam eder…
***
“Aşk sabahlarımı doldurduğu sürece / Vücudum ellerinin altında titrediği sürece / Sorunlar umurumda değil / Aşkım çünkü beni seviyorsun” sözleriyle ünlenen bu şarkıyı geçtiğimiz cuma akşamı Paris 2024 Olimpiyatları açılış töreninde Eiffel Kulesi’nin 1. katında ünlü şarkıcı Céline Dion bir buçuk milyar televizyon seyircisinin de izlediği tarihin en görkemli olimpiyat açılışında seslendirince Fransa ayağa kalkacaktı. Az rastlanır bir nörolojik hastalıkla mücadele eden Céline’in gece yarısına doğru sahnelediği mükemmel ve göz kamaştırıcı performansı ‘aşk şehri Paris’i bir kez daha dünyanın merkezine koyacaktı…
Paris Olimpiyatları’nın açılış töreni, bu unutulmaz performansın dışında tarihe en yenilikçi, en farklı ve belki de kimi gösterileriyle en provokatif bir tören olarak tarihe geçecekti.
Olimpiyat tarihinde ilk kez açılış töreni, içine kapatıldığı olimpiyat stadından dışarı taşacak ve Paris’in tarihini, kültürünü, dünyaca ünlü mimarisini, sanatını, müziğini, modasını, dansını, gastronomisini ortaya koyacak şekilde 6 kilometrelik Seine Nehri parkuru üzerinde gerçekleşecekti.
Dört saat süren unutulmaz tören 12 bölüme ayrılmıştı ve her bölüm/tema, Seine Nehri üzerinde bulunan tarihi bina, müze ve kilise ile diğer ikonik mekanların özel olarak ışıklandırılmış görüntülerinin eşliğinde canlı performanslar, gösteriler ile birlikte tanıtılmaya çalışılacaktı.
‘Memnuniyet, Senkronize Olma, Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik, Kadın Dayanışması, Sportiflik, Şenlik, Karanlık, Ciddiyet, Dayanışma ve Sonsuzluk temaları nehrin farklı bölümlerinde ışık, gösteri, müzik ve dans eşliğinde sahnelenmeye çalışılırken aynı zamanda irili ufaklı seksen beş farklı tasarımlı tekne 206 ülkenin sporcularını Seine üzerinde hedefe doğru götürüyordu.
Fransa, kültürel mirasını teşkil eden Collette’ten Jules Verne’e, Victor Hugo’dan Mongolfier Kardeşler’e, Edith Piaf’a kadar ve başka birçok Fransız yazar ve sanatçıları ile birlikte bu temaları işleyecek, Aydınlanma dönemi, Fransız devrimi, romantizm akımı ile günümüze göndermelerle, her anlamda farklılıklarımızla birlikte yaşamaya çağıran mesajlarla dolu gösterisini gerçekleştirecekti. Böylelikle hem kendi tarihini hem de bunun dünya kültürüne yaptığı katkıları görkemli bir görsel şölenle anlatmaya çalışacaktı. Gösterinin finalinde ise olimpiyat meşalesi ateşi, tüm dünyanın hayranlıkla seyrettiği üzere, kendi tarihi buluşları olan bir sıcak hava balonuyla gece gökyüzüne doğru yavaşça yükselmeye başlayacaktı.
Işıklar kenti Paris, gecenin karanlığında olimpiyat ateşinin şehrin semalarına doğru çok özel bir mühendislik harikasının yaydığı ışık ile aydınlanıyordu bu kez.
Törenin finali en yenilikçi bir son darbe ile gerçekleşecekti…
«««
Bu denli yenilikçi tören elbette konvansiyonel törenlere alışık kimileri tarafından kıyasıya eleştirilecek, törenin, olimpiyat açılışından daha çok genelinde bir tiyatro etkinliğine dönüştüğünü söyleyecek kadar yeniliğe ve farklılığa karşı çıkacaklardı. Ancak tören şimdiden tarihin en görkemli açılış törenine dönüşmüştü bile.
Eleştirilerin en önemlisi ise, mitolojideki yaşamı yücelten, keyif ve haz tanrısı olarak bilinen Yunan tanrısı Diyonisos’un olduğu kısımdı. Buradaki gösterinin Leonardo Da Vinci’nin İsa’nın son akşam yemeği tablosuna atfen gerçekleştirildiği iddia edilecek ve yemek masasında İsa’nın yerine obez bir kadınla yanlarında queer karakterlerin varlığı nedeniyle kimi muhafazakar ile aşırı sağ kesimler ve kimi dindarlar tarafından da kıyasıya eleştirilecekti törenin akabinde.
Eleştiriler karşısında biraz da şaşıran Olimpiyat sanat direktörü basın toplantısında, “Amacımız asla yıkıcı olmak değildi. Sadece hiç kimsenin bu toplumdan dışlanmamasını istedik, çeşitlilik hakkında konuşmak istedik. Çeşitlilik birlikte olmak demektir. Fransa’da yaratma özgürlüğümüz, sanatsal özgürlüğümüz var. Fransa’da özgür bir ülkede yaşadığımız için şanslıyız” diyecekti.
Fransa Devlet Başkanı Macron ise eleştirilere gözünü kapatarak, açılışı nasıl buldunuz sorusuna, kendinden emin bir edayla, sadece, “Fransa budur işte” diyecek ama eleştirilerin şiddeti sönmeyecek, özellikle Hıristiyan dinine ait kimi kurumlar dinlerinin bu şekilde karikatürleştirilmesine büyük tepki göstereceklerdi. Haklı da olabilirlerdi.
«««
2024 Olimpiyat açılışı, tüm gösterinin çok küçük bir bölümünü oluşturan bu kısmın dışında olağanüstü yenilikçi, tüm dünyayı günümüz sorunları karşısında düşünmeye de davet eden görkemli bir şölendi. Eleştirilere rağmen açılış, kendisini stadyumdan ve sıkıcı kalıplarından dışarı çıkaran, meydanlara, suya, ikonik yerlere, müziğe, dansa ve çeşitliliğe taşıyan bir törendi.
Kim bilir, Fransa’nın demografik değişiminden dolayı, ülkenin ‘bittiğini’ iddia edenlere karşı, Macron’ın da ima ettiği gibi, “Biz bitmeyiz, en güçlü şekilde ayaktayız” ile şölenin zaman içinde nehirde ilerlemesi metaforuyla da “hızla ve özelliklerimizle ilerliyoruz” demek istemişlerdir. Kim bilir…
Şimdi sıra, asıl barış ve kardeşliği simgeleyen oyunlar ve yarışmalara geldi…
Yaşasın olimpiyatlar, yaşasın barış, yaşasın kardeşlik, yaşasın farklılıklarımıza rağmen birlikte yaşama kültürü.
Başarmalıyız.