“Şimdiye kadar bir Filistinli görmemiştim!”

Dalia MAYA Köşe Yazısı Sesli Dinle
7 Ağustos 2024 Çarşamba

Yıl 2014

İstanbul Kadın Müzesi ilk Türk kadın savaş muhabiri ve fotoğrafçı Semiha Es’in 100. yaşını kutlamak üzere Koç Üniversitesi Kadın Araştırmaları Merkezi ve Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu ile birlikte dört kıtadan 13 kadın fotoğrafçının katılımıyla bir sempozyum düzenlemişti. Kadın fotoğrafçıların işlerine ve tanıklık ettikleri toplumsal olay ve savaşlara bakışlarını dile getirdikleri bu sempozyumu Şalom Dergi adına izlemiş ve bu yazıyla aynı başlıklı uzun bir röportajı kaleme almıştım. Bu hafta o uzun yazıdan alıntılamak istedim… Hepimiz ve her birimizde bir farkındalık yaratması dileğiyle… 

“(Bu kadın fotoğrafçıların) çektikleri fotoğraflar bizlerin olasılıkla gitmeyi düşünmeye bile cesaret edemeyeceğimiz uzak ve çatışmanın bir sarkaç gibi insanın kafasının üstünde sallandığı yöreleri gözlerimizin önünde ifşa etmişti. Dünyada neler olduğunu anlamamıza aracı olmuş, kimi zaman hayranlık ve şefkat duygularımızı uyandırmış, kimi zaman ‘Yeter artık! Bu ayrımcılığa ve bu barbarlığa son verin’ diye bağırmamıza yol açmıştı. Elie Wiesel’in yıllar önce bir romanında ifade ettiği gibi: Dinleyerek bilirsiniz, insanın şartlarını bilirsiniz. Ben de dinledim. Onların fotoğraflarını izleyerek değişik coğrafyalarda insanın insana ettiğini seyrettim. İnsanların o uzak bölgelerde savaşın içinde nasıl da bir yaşam savaşı verdiklerini, o umutsuz yerlerde çocuklarını yetiştirmeğe çalıştıklarını, bazan kişisel savaşları olmasa da savaşın ortasında yaşamı idame ettirme çabalarını dinledim. İnsanın insanı nasıl katlettiğine şahit oldum. Dinledim.”

“İsrail/Gazze çatışmalarını her iki cepheden de izleyebilmiş olan Heidi Levine’in gözleri dola dola anlattıklarını dinledim. Gazze’de yaşayan ve Gazze - İsrail çatışmalarını izleyen tek Müslüman kadın fotoğraf muhabiri Eman Mohammed’i dinledim. En şiddetli çatışmalarda bile, yaşamın bir şekilde geliştiğini anlatmasını izledim. Diğer perspektifi görmeye çalıştığını söyleyen Ami Vitale’yi dinledim: Tüm kültür çeşitliliğinin içinde, tüm farklılıkların altında, ortak bir insanın var olduğunu, acının hep aynı acı, duygunun aynı duygu olduğunu” ve “yaşam coşkusunun coğrafi sınırı olmadığını düşündüm.”

Bu kadınların ikisi ile, iki oturum arası bir kahve molasında sizler için sohbet etme şansım oldu.

Eman Mohammed ve Heidi Levine ile. İkisi de İsrail - Filistin çatışmasını fotoğraflıyordu. Heidi Levine bu işe yıllarını vermiş, bu arada iki çocuk yetiştirmiş, İsrail, Gazze, Hindistan, Irak, Ürdün, Suriye, Kosova, Afganistan, Gürcistan ve Suudi Arabistan başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde çektiği fotoğraflarla uluslararası medyanın kapaklarına yerleşmiş, ödüllü bir fotoğrafçı idi. Eman Mohammed, Suudi Arabistan doğumlu olup iki çocuğunu kendisinin de çocukluğunu geçirip büyüdüğü Gazze’de yetiştiriyordu. Eman görmek zorunda kaldığı tüm acılara rağmen 26 yaşının güzelliğini ve yaşam coşkusunu yansıtan gözleri ile tüm acıların ardında yaşamın devam ettiğini, umudun hep orada olduğunu ifade ediyordu. Yaşama bakışlarını merak etmiştim. Gözlerini kapatıp bir an için hayal etmelerini istedim. Heidi dünyaya Eman olarak Eman da Heidi olarak gelseydi yaşamları ne kadar farklı olacaktı?

Çok şey söylediler. Dergideki röportajda bulabilirsiniz. Burada kısa bir alıntı paylaşacağım.

 

Heidi Levine: Amerikalı olduğum ve Amerikan pasaportuna sahip olduğum için her yere gidebilirim. Eman’ın böyle bir özgürlüğü yok. Eman’ın Filistin pasaportu var, bu nedenle benim ona göre sınırlardan çok daha kolay geçme özgürlüğüm var. Bu sadece Gazze’den ayrılırken yaşadığı bir sıkıntı değil ama başka bir ülkeye girmek istediğinde de, Filistinli olduğu için, şüpheli görünüyor. Havalimanlarında çok daha sıkı güvenlik kontrollerinden geçiyor. Benim bu çatışmayı iki taraftan görme şansım çok daha yüksek. Eman Gazze’den kolay kolay çıkıp Irak bombalandığında ne olduğunu görmeye gelemez, Tel Aviv’e gelip yaşayamaz, dolayısıyla otobüs bombalamaları ya da lokanta patlamaları gibi benim şahit olduklarımı göremezdi. Tabii ki bunları televizyondan, medyadan ya da benden duyup görebilir. Ama hareket özgürlüğü fiziksel olarak kısıtlı. Benim ayak izlerimden sırf Filistinli olduğu için yürüyemezdi.

Eman Mohammed: Bu şimdiye kadar bana sorulan en zor soru sanırım. Kesinlikle tamamen farklı olurdu. Birçok şeye kapıları açardı. Ama benim için farklı şeylerin de karanlıkta kalmasına neden olurdu. Heidi’nin dediği gibi o olayları iki yönlü olarak inceleyebiliyor. Ben, ne yazık ki, sadece Filistin tarafını inceliyorum. Tabii ki İsrail tarafını görebilmek için de mücadele ediyorum. Sürekli bir sürü soru ile sıkıştırdığım İsrailli dostlarım var. Sorularım belki onlara aptalca gelebilir ama bunlar bilmediğim ve görmeye iznim olmayan şeyler.

HL: Geçen akşam birbirimize sunumlarımız için yardımcı oluyorduk. Sunumumda çatışmada ölen İsrailli bir bebeğin de fotoğrafı vardı. Bunu görünce bana sordu: “Bu çocuğu biz mi öldürdük? Bana dediler ki biz hiç çocuk öldürmüyoruz! Ona baktım, inanamıyordum ve bu çok etkileyici bir andı. Tabi “sen” derken ya da “ben” derken şahsen birbirimizi kastetmiyoruz. “Evet, dedim, çocuklar öldürüldü.” Sonra da “Sen bu cenazeye gittin. Annenin durumu nasıldı?” diye sormaya başladı. Gerçekten bunu hazmedip yaşama bağlanabilmek için konuşmaya ihtiyacı vardı. Tüm hatırladıklarımı anlatmamı istiyordu. Bu onun için önemli idi. Bir fotoğrafçı olarak değil. O da bir anne. Her ikimiz de Allah korusun kendi çocuklarımızın ölmesinden korkuyoruz. Ve etrafımızda çocuklarını kaybeden bir çok anne görüyoruz. Yaşama devam etmeyi nasıl becerdiklerini anlayamıyoruz. Her ikimiz de bunu ruhlarımızda hissediyoruz. Eman bunları belgeleyemiyor ama bu onun suçu değil.

İsrail tarafında da çocukların öldüğünü bilmek senin bakışını nasıl değiştirecek?
EM
: Benim bakışımı ciddi olarak değiştiren an, İsraillilerin de arasında Filistinlileri daha iyi tanımak isteyenler olduğunu anladığım andı. Benim kadar merak ediyorlardı. Ve İsrail de bilgileri kısıtladığından onların bilgi edinmesi de benim için Gazze’de olduğu kadar imkansızdı. Bazan cehalet özellikle desteklenir hükümetlerce. Çünkü bilmediğinizde nefret etmek ve öldürmek çok daha kolaydır. Ama  sevdiklerin, ailen ya da çocukların tehlikede olduğunda daha fazlasını öğrenmek istersin. Neden? Nasıl? İsrailli çocukların da öldürüldüğünü bilmek benim bakışımı çok değiştirdi. Çünkü benim tutunduğum ana kuraldı. Bir de liderler benden daha iyi bir Müslüman olduğunu iddia ediyorlar. Öyle isen, çocuk öldüremezsin. Öldürünce de gelip bana çocuk öldürmüyorum diyemezsin. Kaza bile olsa!”

Yıl 2024…
Ortalık gittikçe kızışırken, iki tarafta da istenmeyen bebek ve çocuk ölümleri yaşanırken, belki de hepimizin, her birimizin, bir susup dinlemeye ihtiyacı vardır. Savaş gürültülü. Daha sessiz olan barışın çağrısını duymak için bir susup dinlemeye ihtiyacımız vardır. Ne dersiniz?

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün