Günümüz, teknoloji ve bilgi çağı olmasına rağmen, sosyal medya, hızlı erişimli internet aracılığıyla, bunlar olmadığında, haberimiz olmayan tüm kötülüklerden, yanlış haber ve bilgilerden şimdi anında haberdarız. Her an, dünyayı nasıl daha iyi bir şekilde yaşanılır hale getirmeye uğraşmak yerine, sürekli savaş, cinayet, şiddet, yeni türeyen salgın hastalık haberlerini izliyoruz. Ölümcül savaşlardan çevre felaketlerine, pek çok tarihsel kötülük haberleri hayatımızı oldukça etkiliyor.
Elbette teknolojinin, gelişmiş şartlarla bizlere hayatı daha kolay kılan iyi tarafları da oldu. Bilgisayar, akıllı cep telefonu, ulaşım ve iletişim dışında, ev işleri her türlü makinelerle çok daha kolaylaştı; modernleştik fakat daha endişeli yaşar olduk. Değerlerin değiştiği, menfaat, reyting ve paranın etrafında dönen bir dünyaya dönüştük. Hızla yayılan ve adeta evrenselleşen bir kötülük hissi içimi karartıyor. Böylece bu günlerde maalesef sürekli olarak insanların neden bu kadar menfaat peşinde koşan bir dünya yarattıklarını düşünüyorum.
Kötü olmak ya da kötü hissetmek ne demekti?
Her dilde ‘doğru veya arzu edilen kaliteye sahip olma’ anlamında iyi ve ‘istenmeyen’ anlamında ise kötü olarak ifade eden bir kelime vardır. İbranicede kötülük, kutsal kitapta da yer alan yetzer hara, yani doğuştan gelen Tanrı'nın iradesini ihlal ederek insanın içindeki kötülük de yapma eğilimini ve buna sürüklenmemesini işler.
(יֵצֶר לֵב הָאָדָם רַע yetzer lev-ha-adam ra; (Yaratılış 6:5 ve 8:21). Kötülük Ra kelimesi ile belirtilmiştir. Yılan, daha yaradılış destanında, ilk insan olan Âdem’e Havva ile birlikte yasak elmayı yemesi için onu ikna etmekle cezalandırılarak kötülüğün ilk adımını mı atmıştır? Dini inançlarımıza göre Tanrı, dünyayı neden içinde doğal kötülüklerin var olabileceği biçimiyle yaratmıştır? Aslında Tanrı insanlara özgür iradeyi ve seçim hakkını da vermiştir. Dolayısıyla, her seçimin içinde iyi ve kötü arasında bir seçim yapmak hakkımız da kesinlikle vardır. İşte, Tanrı ilk insan olan Âdem’in sanki kötüyü, iyiye tercih edebileceği olasılığını da düşünmüş ve sonuçta Âdem, Tanrı’nın emirlerine uymamayı seçerek yasak meyveyi yemeyi tercih etti.
Çevremize baktığımızda, doğal tabiat afetlerinin, depremlerin yanı sıra, savaşlar, kıtlıklar gibi aslında insanlardan kaynaklanan felaketleri de görüyoruz. Söz konusu doğal afet veya kötülükleri tabiat nedenleriyle açıklanmaya çalışsak da insanın nasıl olup da her şeyin mükemmelce yaratıldığı bir dünyada bu güzelliklerle yetinmeyip sürekli bir çatışma, hırs ve iyilik yerine, istenmeyen anlamda kötüye gidişi bu nedenle oldukça kaygı verici...
Buna karşın Fransızca humanisme kelimesinden gelen insana odaklı, insan aklının esas alındığı rasyonelbir tarz da oluşmuştur. Dünya ve insanlık için daha iyi niyetli bir yaşam tarzını şekillendiren hümanizm, insan aklını, etiği ve adaleti, insanın özgür bir şekilde ilerlemesini destekleyen ve de dini olmayan, bir davranış şeklidir. Birçok felsefi sistemleri kapsar ve hedefi insanlığın gelişmesi ile birlikte, burada ve şimdi iyi şeyler yapmak, iyi yaşamak, dünyayı da gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak üzere hayata karşı iyimser bir duruş sergilemektir. Hümanist, insan haklarını, ifade özgürlüğünü ve demokrasiyi savunur. Amaçta odak hayatı, yaşayan tüm insanlar için en iyi hale getirmektir.
***
“Hümanizm bir şeyin kötü olarak kabul edilmesi için yalnızca bir insanı kötü hissettirmesinin yeterli olduğunu söyler. Cinayet, Tanrı bir zamanlar “Öldürmeyeceksin” diye buyurduğu için değil; kurbana, ailesine, arkadaşlarına ve tanıdıklarına korkunç acılar çektirdiği için yanlıştır. Hırsızlık, kadim bir metin, “Çalmayacaksın” yazdığı için değil, sahip olduklarını kaybetmek insana kötü hissettirdiği için kötüdür. Bir davranış kimseyi üzmüyorsa hiçbir sorun yaratmayacaktır.”
Yuval Noah Harari, Homo Deus: A History of Tomorrow
Ünlü tarihçi ve yazar Harari “yapay zekâ ve biyoteknoloji, insanlığı yok edebilir” diyor. Harari bunun tek çözüm yolunun ‘küresel iş birliği’ olduğunu savunuyor. Sizce teknoloji sayesinde gelişen yapay zekâ iyi şeylere destek ve kolaylık sağladığı gibi kötü amaçlarla kullanılmaya da meyilli değil mi? Peki tabiatı yok ediyorsak bu da iklim değişikliğine, buzulların erimesine, atmosferin kirlenmesine yol açıyorsa kötüye giden dünya değil, biz insanların davranışları değil midir? Ya savaşlar, göçlerle yaşanan acılar, çatışmalar insanların eseri değil mi? Bu dünya ve nimetleri neden bize yetmiyor. Neyi bir türlü paylaşamıyoruz?
Yazıma son verirken çok sevdiğim bir eğitmenimizin, bilinçlenme konusunu anlattığı bir konferansında söylediği sözleri hatırladım.
İyilik ışığı, kötülük ise çoğu kez karanlığı çağrıştırır. Karanlıktan kurtulmak için eskiden çok çaba harcanırdı, aydınlama ve ışık olsun diye ateş yakılırdı; daha sonra aydınlanmak için mumlar kullanıldı. Hâlbuki günümüzde karanlıktan çıkmak için bir elektrik düğmesine basmak yeterlidir. Olay bu kadar basittir ve bunu gerçekleştirmek için sadece elektrik düğmesini bulmak ve parmağımızı onu üzerine basmayı gerektirir. Tabii bunu istemek, karanlıkta oturmayı seçmeyenler içindir.
Bize verilen akıl ve zekâyı, yüreğimizdeki sevgi duygusuna katarak aydınlığı ve iyilikleri seçmemiz dileğimle.