Hafta sonu arkadaşımla geç bir kahvaltı için Maçka Sanat Parkı’nın içinde bulunan Park Sanat Bistro’ya gittik.
Tam da keyifli bir sohbet esnasında yan taraftaki çimlere tatlı bir çift gelip oturmak için hazırlık yapmaya başladı. Yanlarında piknik sepetleri, kamp sandalyesi gibi teçhizatları da hazır ve nazırdı.
Güzelce yere örtülerini serip, sandalyelerini açmanın ardından kadın, tüm güler yüzüyle yere oturdu, erkek ise seçimini daha konforlu olan sandalyeden yana kullandı.
Açıkçası şaşırdık. Çünkü geçmişten günümüze ufak bir gezinti yaptığımızda bizler kadınların kapısını açan, düşmemesi için merdivenden çıkarken arkasında- inerken önünde yürüyen, üşüdüğünde sevdiğine sarılarak ceketini omuzlarına koyan, koruyan ve kollayan erkeklere alışkındık. Nitekim babalarımızdan da böyle gördük.
Gelelim günümüze… Artık kadınlar değil erkekler küsüyor, trip atıyor, nazlanıyor… Her şeye alınıyorlar. Bir konuda tartışmaya çalışıyorsunuz ve siz ilişkideki erkeği teselli ederken buluyorsunuz kendinizi…
Kapitalist sistemin ‘güçlü kadın’ ve ‘cinsiyet eşitliği’ kavramlarını çok yanlış anlamak olarak görüyorum ben bunu. Kadınlar zaten işyerinde de kendilerine alan tanındığı andan itibaren en büyük başarıları gösteriyor, evine gidiyor - çocukların sorumluluğu, evli olanlar kendisinin - eşinin çevresinin dertlerine derman olmaya çalışıyor. Geçim derdi, aileyi bir arada tutma güdüsü, sosyal hayata dahil olma vs. derken, bir de ‘erkek prenses’lerin nazları çıktı başımıza.
Erkekler hangi ara gücüyle güvende hissettiren, dağ gibi dimdik durdukları versiyondan, kadın tarafından korunması gereken tripkar modellere geçtiler? Ben ve hemcinslerim bunu anlayamadık.
Flört aşaması deseniz; sosyal medyada da birçok kişinin şikayet ettiği üzere ilk adımı kadından beklemek, plan-organizasyonu kadının üzerine yıkmak, hesabı sürekli kadınlara ödetmek, kendisini evinden arabayla aldırtmak ve daha niceleri… Geçmiş zamanlarda olsa herhalde şemsiyesiyle gezip mendilini düşüren erkekler; bıyığını burarak mendili yerden alıp tanışmaya gidenler bizler olacaktık.
Lütfen biraz kendinize dönün ey erkekler! Bizler güçlü olsak da sizlerin de mücadeleden kopmadığınızı görmek istiyoruz. Birlikte savaşalım ki, ganimeti keşfettiğimizde onun tadını çıkaracak enerji her ikimizde de olsun. Böyle tek tabanca, yol bitmez.
7 Ağustos - Dünya Aldatılan ve Aldananlar Günü
Hepimiz hayatımızda bir kere aldatmış veya aldatılmışızdır muhtemelen. O yüzden bu başlıkla empati yapmak bir çoğumuz için de zor olmayacaktır.
İnsanoğlu açgözlüdür… Daha çocukluğumuzdan itibaren bu duygu damarlarımızda gezmeye başlar. Annemiz bizi evde tıka basa doyurmasına rağmen, onunla komşuya oturmaya gittiğimizde oradaki yemek daha tatlı gelir bize. Neden? Çünkü annemizin pişirdiği elimizin altındadır. Her zaman ona sahip olacağımız yanılgısına kapılırız.
Sonra büyürüz, serpiliriz. İlişkiler yaşamaya başlarız. Bazılarımız çok sever; gözü başka kimseyi görmez… Bazılarımız ise daha fazlasına, hep daha fazlasına sahip olmak ister. Çünkü beslenmesi gereken aç bir yılan vardır koynunda, egosu… Peki o yılana sürekli istediğini verdiğinizde ne olur? Vermediğiniz vakit sizi sokmakta bir dakika bile tereddüt etmez tabii ki…
Bu yüzden ilk yapmamız gereken egomuzu terbiye etmek. Hayvani içgüdülerle hareket etmek güzeldir. Onları doyurmak ise sonsuz bir haz. Fakat düşünmek lazım, attığımız taş ürküttüğümüz kuşa değiyor mu? Bir anlık zevkler için, nelerden vazgeçiyoruz? Bizim için sevgi ve vefa hayat terazimizin neresinde? Kişiliğimiz bunların ağır basacağı kadar güçlü, popüler tabiriyle kendinin en iyi versiyonuna ulaşmış mı?
Aldatılmak üzücü bir duygu, aldatıldığın kişiyi ne kadar ciddiye aldığına göre de bunun derecesi değişiklik gösterir. Aslında en kötüsü kendini kandırmak. Çünkü merhametli bir insansan, peşini bırakmayacak bir vicdan yükünü kendine yoldaş ediniyorsun.
Aldanmaksa bazen bile bile, bazen habersiz. Teknolojinin sunduğu nimetlerle artık aldatmak öyle kolay ki, herhangi bir uygulamadan yemek siparişi vermekten bile farksız hale geldiği zamanlar oluyor.
Dürüstlük, saygı, şefkat üzerine inşa edilen aşkların, önüne çıkan ihtimalleri dahi kazasız belasız atlatma şansları olacağına inanıyorum hala. Hepimizin önünde o kadar çok seçenek var ki… Bir de işin ilahi adalet ve karma boyutu var.
Karşınızdakini ve kendinizi seviyorsanız, bugünü hiç kutlamamanızı dilerim.