Neşeli olmak insanoğlunun doğasında vardır. Hava gibi, su gibi bir ihtiyaçtır. Hiçbir insan evladı, hayat boyu neşesiz, mutsuz olmak istemez.
Dünyaya gelir gelmez, kendimizi bilmeye başladığımızda içinde doğduğumuz ev ne kadar mutlu ise, o mutluluk bize de geçer. Şu sıralar iki yaşına yaklaşan oğlumun mutlu hallerini gördükçe, en ufak iş, hayat stresimi ona yansıtmamaya gayret ediyorum. Biraz yükselen bir seste hemen ağlamaya başlayan o masum kalbi neşe ve mutluluktan uzak tutmamam gerektiğini biliyorum. Peki ya biraz büyüdüğünde?
Kavganın, gürültünün ortasında, haksızlıklarla içiçe büyüdüğünü gördükçe onun neşeli olmasını sağlayabilecek miyim? Ülkemin insanlarının neşeli olma hakkı yok mu?
Eski zamanlarda gülmek bile ayıp sayılırken kahkaha atmak ise hiç hoş karşılanmazdı. Sonraları çocukluk yıllarımda çok güldüğümüzde ağlayacağımıza inandırıldık. Neden sürekli dünyanın dört bir yanında başkalarının daha da fena halleri içimize işlerken, neşeli ve mutlu olma hakkımız olmadığını düşünüyoruz. Ümit ve neşemizi ne zaman bu kadar kaybettik?
Sevgili gazeteci Nilay Örnek, komşudaki Meryemana panayırlarında dans eden gençleri, anne-çocukları, kalabalıkları gözlemleyip geçtiğimiz gün sosyal medyadan “Önce geri almak istediğimiz Neşemiz olmalı!” demiş.Ne kadar doğru söylemiş. Acı ve neşede buluşmaktan mahrum kalan, sürekli kavga didişmelerle meşgul bir toplum mutlu olabilir mi?
Bu sene Ege ve Akdeniz’deki otellere göre yerli turistin Yunan adalarını tercih etmesindeki tek sebep sadece fiyat politikası mıdır? Sizi yolunacak kaz gibi gören işletmeler, kolay yoldan dağıtılan paralar, sahte hayatları mı yoksa tüm doğallığında yaşanan bir tatil mi?
Geçen hafta önce Ulu Önder Atatürk’ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ardında da Fenerbahçe maçında gördüklerimden hicap duydum. Kavga, bağırtı en geniş ölçekten en mikro hallere kadar içimize işlemiş. İtfaiyeye öncelik vermeyen tatilci mi, yoksa hayvan katliamının önünü açan yasa tasarısına oy verenler mi daha yabancı bize?
Bu ülkede kalmaya niyetli ve insan gibi yaşamak isteyen her politik görüşten sessiz çoğunluk dayatılan tarzı kabul etmiyor. Her kavramın içi boşalsa da bir yerlerde bu dolmuşluk harekete geçiyor.
Kara para aklama iddiası ile içeri giren biri hızla tahliye edilebilirken, halkın gözü önünde yaşanan birçok adaletsizlik sessiz kalabalıkları daha da öfkelendiriyor.
Dileriz, yaşadığımız ruhsal çöküşün ve mutsuzluğun bir an evvel farkına varıp kendi rönesansımızı yaşayabiliriz.
Eski zamanlarda İmrozluların yaşama prensibi bizlere de ilham versin.
“Çalışmaksa çalışmak, ölecek değiliz ya çalışmak uğrunda, oturup denize bakarız, iki çift lakırdı ederiz, türkü söyler, şarap içeriz… Asıl iş keyifli kalabilmektir.”
Şalom’un yeni videoları
Şu sıralar sosyal medyadan Şalom’un yeni video paylaşımlarını takip ediyor musunuz?
Özenle hazırlanan, toplumumuz için arşiv niteliğinde geleceğe aktarılacak keyifli bir iş çıkıyor. Değerli Viktor Albukrek Ağabeyin videosunu keyifle izledim. Dilerim, toplumumuzun farklı alanlarında yer etmiş büyüklerimizin hikayelerini bu vesileyle genç kuşaklarla buluşturabiliriz.
Siz Şalom YouTube kanalında ne tür içerikler görmek isterdiniz?
Her gün neredeyse haberini aldığımız vefatlar, gittikçe kabuğuna çekilen, düşük bir profille hayatlarını sürdürmeye çalışan ve sayıca azalan bir toplumun kendini doğru ifade edebilmesinde bu içerikler belki bir nebze umut olabilir.