İnsanların doğup büyüdüğü yer, çocukluk ve gençliğini geçirdiği yer, artık orda yaşamasa da, hatta eskisi kadar sevmediğini düşünse bile kalbinde özel bir yer bırakır. Son senelerde eskiye göre çok daha az Büyükada’ya gidiyordum. Ne adanın sembollerinden olan İş saat kulesinin altındaki insanları tanıyordum artık, ne de ada vapurundaki insanları. Vapurda bir kişiye bile selam vermeden adaya vardığım günler oluyordu son zamanlarda. Daha da yakın zamanlarda artık ada gitmek için ada vapuru bile bulamamaya başladım. Ada vapurları azalmış, deniz otobüsleri bitmiş, yerini sıkış sıkış balık istifi oturulan motorlar almıştı.
***
Bazen anılarda yaşamamak istersin… Maden sokaklarında sabahları gezdirdiğin köpeklerin artık hayatta değildir, sabahları gezerken selam verdiğin kişilerden bazıları da… O evlerin de ev sahipleri birkaç kere değişmiştir yıllar süresince. Sokaklarda oynayacak çocukluk yaşları bitmiştir. Artık Maden sonlarından bisikletinle gidebileceğin açık hava futbol sahası sınırın yoktur. Çocuk değilsindir çünkü. Ama artık ne o insanlar Büyükada’dadır, ne sen. Artık bisikletinle dolaşırken çekindiğin, en ufak nal sesine dikkat ettiğin faytonlar da yoktur. Belki de bu, Büyükada’daki son on beş senedeki tek olumlu gelişmedir, artık hoyratça atlara vuran arabacılar, yorgunluk ve susuzluktan perişan olan atlar yoktur adada. Daha huzurlu bir yerde olduklarını umuyorum.
***
Ancak ada çok değişmiştir. Her sene adada daha az, daha az insana selam verirsin. Artık yürüyüşlerinden bile eskisi kadar keyif almazsın çünkü etrafında adanın doğasına uymayan motorlu araçlar, minibüsler falan vardır. Yakıştıramazsın adaya. Adanın güzel zakkumlu, mimozalı yollarına bir İstanbul, karayolu muamelesi yapılır. Bakkal bile kalmamıştır bazı mahallelerde, zincir marketlerin küçük versiyonları haline gelmiştir. Ancak bir gün gelir, artık insanlarını, esnafını, mizacını bile tanımadığın adanın bir ağacının bir dalı dahi yansa, için yanar. Birkaç gün önce Büyükada’da yangın olduğunu duyunca gözlerim doldu, çok ama çok üzüldüm. Zaten geçtiğimiz haftalardan beri Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki yangınlara, yaşamanı yitiren tüm canlılara çok üzülürken, Büyükada’daki yangın haberi içimi çok acıttı. Bu yazı da kendi kendini yazdı. Demek ki “Artık gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür” lafı çok doğru. Birkaç gün evvel Büyükada’daki tarihi Venedik Oteli cayır cayır yandı. Ada halkı da içi yanarak izledi. O anda adada olanlar da, artık orda yaşamayıp eski Büyükadalı olanlar da… Nasıl başladığı henüz bilinmiyor. Kül olduktan sonra, bilmek de fayda etmiyor. Umarım çok kişinin aklına gelenler, doğru çıkmaz.
***
“İnsan bildiği şeyi yazmalıdır” derler. Ben de Büyükada’yı biliyorum. Keşke bu kadar üzücü bir olayın ardından değil de, on küsur sene sonra adada olan güzel bir gelişme hakkında yazabilseydim. Belki bir gün o da olur…