Bu yazıyı yazarken bir yandan İzmir Karşıyaka’da oturan arkadaşımın evinin balkonundan çektiği görüntüleri içim acıyarak izliyorum. Canım İzmir’de o sırada 72 noktada yangın olduğu bilgileri önüme düşüyor. İçim acıyor, yüreğim yanıyor.
Bazı orman yangınları ormanların yenilenmesi için gerekli ise de İzmir’de yaşanan yangının ‘rejenaratif’ denen bu tür bir yangın olduğundan şüpheliyim.
Planlı ve nispeten küçük yangınlar (o da ormanın yapısına ve cinsine göre) ormanları büyük yangınlardan korumak amacıyla dünyada yıllardır uygulanan koruma yöntemlerinden biri olsa da karşı karşıya kaldığımız yangınlar bunlar da değil.
Suzanne Simarg’a ve çalışmalarına ilk defa 2019 yılında ülkemiz yine orman yangınları ile uğraşırken rast gelmiş; 28 Ağustos 2019 tarihli ‘Ağaçlar cayır cayır yanarken’ başlıklı Şalom yazımda Simarg dahil farklı bilimsel çalışmalardan bahsetmiştim. Kanadalı bir bilim insanı olan Simarg bir ormanın içinde var olan tüm ağaçların arasında bir iletişim ağı olduğunu, ağaçların bu ağ üzerinden haberleştiklerini, birbirlerini tedavi ettiklerini keşfetmişti. Geçtiğimiz hafta sevgili Selin Kandiyoti de Simarg’ın çalışmalarına kapsamlı bir şekilde yer verdi. Okumak isteyenlere aşağıda linklerini bırakıyorum.
Time Dergisinin 2024 yılının dünyanın en etkili 100 kişisi arasında saydığı Simarg’ın “Ormanın yaşlı ağaçlarının genç olanlara göre yangına daha dayanıklı olduklarını, genç ağaçları alttan alıp yaşlıları bırakarak ormanı seyreltirseniz yakıt yükünü azaltırsınız” dediğini önemli bir bilgi olarak buraya kaydetmek istedim.
Yıllardır her yangında olduğu gibi, yine sormadan edemiyorum. Bu yangınların başlamadan önlenmesi için bir şeyler yapılamaz mı? Evet küresel ısınma orman yangınlarının olasılığını ciddi miktarda arttırdı. Ormanlara yakın yaşamın ve kişilerin dikkatsizliğine/umursamazlığına bağlı yangınlar da olmuyor değil. Oysa dünyanın neresinde olursanız olun orman yoğunluğu azaldıkça yangın olasılığı artıyor, orman yangınları da orman yoğunluğunu azaltıyor. Ciddi bir kısır döngü. O yüzden önleme amaçlı çalışmalar önemli. Bu noktada orman bilimcilerin önerilerini dikkate alan çalışmaları uygulamaya geçirmek önemli. Çünkü her orman (ağaç cinsi) için farklı çalışmalar yapılması gerek. Kimi ormanda, orman altı kuru bitki yığılmasını engellemek için küçük planlı yangınlar yaratılmalı, kiminin seyrekleştirilmesi gerek. Kimi kurak zamanda sistematik olarak nemlendirilmeli.
Bir de yangın sonrası planlama ve yeniden ormanlaştırma üzerine yapılacaklar var. Gelecekte ormanlarımıza mücadele şansı vermek adına ağaçlandırma projelerinde doğru soruların sorulmasının önemine değiniyor bilim insanları. Zira mesele sadece ağaç dikilmesi meselesi değil. Doğru ağacı doğru zamanda doğru yere dikme meselesi.
Bakalım neymiş bu sorular?
Afet sonrası yeniden ekim gerekli mi? Yoksa bölge doğal olarak kendini yenileyecek mi? Zira bazı durumlarda bölgenin kendini doğal olarak yenilemesinin daha iyi olduğu belirtiliyor. Yeniden ekim yapılacaksa, hangi ağaçların dikilmesi gerekir? Bu ve benzeri kararlar yerli ve endemik türler, tarihi orman yapısı ve iklimde beklenen değişikliklere göre planlanmalı. Böylelikle biyo-çeşitliliği gözeten ve aynı zamanda değişen iklim şartlarına daha dayanıklı bir orman yaratmak mümkün olabilir.
Ormanda yaşayan eşsiz bitki ve hayvanları da göz ardı etmemek gerek. Bölgedeki hayvan yaşamının, özellikle de tehdit altındaki ve tehlike altındaki türlerin yaşam alanı ihtiyaçları nelerdir? Planlanan proje bu ihtiyaçlara nasıl cevap verecek?
Yeniden ağaçlandırma projesinin çevre ekosistemini nasıl destekleyeceği de dikkat edilmesi gereken bir konu olarak öne çıkıyor. Mesela söz konusu proje içme suyu kaynaklarını temizleyen ve toprağı stabil hale getiren sağlıklı bir ormanı destekleyecek mi?
Söz konusu proje yakınlardaki toplulukları da etkileyecektir. Planlama aşamasında bu etkinin sosyo-ekonomik boyutlarının da dikkate alınması gerektiği vurgulanıyor.
Bu sorular, sadece orman ağaçlandırmasında değil ama şehir planlamalarında da öncelikli olarak sorulması gereken sorular. Uluslararası çevreler uzun yıllardır ‘doğa temelli çözümler’in geleceğe salt teknolojik çözümlerden daha etkin sonuçlar verdiğini dile getiriyor.
Peki nedir doğa temelli çözümler?
Doğa temelli çözümler doğadan ilham alan doğa yararına doğayı kullanan proje ve inisiyatifler olarak tanımlanıyor. Toplumsal zorlukları etkili ve uyumlu bir şekilde ele alan, aynı zamanda insan refahı ve biyolojik çeşitliliğe faydalar sağlayan, doğal veya değiştirilmiş ekosistemleri sürdürülebilir bir şekilde yönetme ve yeniden yapılandırmaya yönelik eylemler bunlar.
Örneğin, şehirde sıcak dalgalarına karşı bir koruma olarak planlanan bir park aynı zamanda hava kirliliği ile mücadelede ve yağmur suyu depolamada önemli bir koruma sistemi olabiliyor.
Ya da nehir boyunca uzanan bir koru şehri sel basmalarından koruyabilir.
Doğa temelli çözümlerin etkili olduğu 7 sosyal sorun
1) İklim değişikliğiyle mücadele ve benimseme
2) Afet riskinin azaltılması
3) Ekonomik ve sosyal kalkınma
4) İnsan sağlığı
5) Gıda güvenliği
6) Su güvenliği
7) Çevresel bozulma ve biyolojik çeşitlilik kaybı
Dolayısıyla doğa temelli çözümler eko sistem ve çeşitliliğin korunmasına öncelik vermeyen gri altyapının inşası ve işletilmesinde teknolojiye dayalı diğer çözümlerin yeniden değerlendirilmesi çağrısında bulunuyor.
Yaşamakta olduğumuz bu yangınlar belki de yetkililerimizi artık önleyici yaklaşıma ve doğa temelli çözümlere davet etmek için son çağrıdır. Ne dersiniz?
Meraklısına not:
1) 2019 tarihli Ağaçlar Cayır Cayır Yanarken başlıklı yazım için link
https://www.salom.com.tr/arsiv/koseyazisi/111623/agaclar-cayir-cayir-yanarken
2) Selin Kandiyoti’nin ilgili yazısı için link
https://www.salom.com.tr/haber/134246/evrenin-sirlari-wood-wide-web