Bir dertleşme yazısı

Prof. Dr. Burak ARZOVA Köşe Yazısı
28 Ağustos 2024 Çarşamba

Sizi bilmem ama ülkenin gündemi beni çok yoruyor. Her geçen gün gelecek için ümitsizliğim artıyor.

Sizler de sıkılmadınız mı açıklanan enflasyon rakamlarının gerçekliğini tartışmaktan, bitip tükenmek bilmeyen hayatımıza müdahale eden yasaklardan, hukuksuzluktan, çocuklarımızın artık hayal kuramaz olduklarından, kısır siyasi çekişmelerden, yanan ormanlarımızı koruyacak yangın söndürme uçaklarımızın olmamasından, bitip tükenmek bilmeyen siyasetçi nobranlığından, vatandaş olarak sürekli azar işitmekten, alım gücümüzün günden güne erimesinden?

Siz buna kendinizce sıkıldıklarınızı eklersiniz. Ben devam etsem yazacak başka konu kalmaz sanırım.

Ülke yöneticileri heyecan vermekten uzaklaştı. Vizyonerlik tamamen kayboldu. Eğitim sistemi gelişen teknolojileri yakalamaktan ve matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi temel bilimlere dayanmaktan ziyade maneviyatçılığa evrildi.

Türkiye uzun zamandan bu yana doğrudan yatırım çekmekte çok zorlanıyor. Geçtiğimiz günlerde elektrikli araç üreticisi Çinli BYD’nin Türkiye’ye 1 milyar Dolarlık yatırım yapacağına ilişkin haber son zamanlarda en çok sevindiğim haberlerden biriydi.

Zaman içerisinde bu yatırımı yaparlar mı yoksa bunun bir Çin taktiği mi olduğunu birlikte takip edip göreceğiz.

Bunca yıldır biriktirdiği üretim tecrübesi ile, Avrupa ile olan Gümrük Birliği anlaşması nedeniyle içeride üretilen malların sahibinden bağımsız Avrupalı olması nedeniyle, Avrupa’ya göre düşük işçilik maliyetleri ve coğrafi yakınlık ile Türkiye’nin çok daha fazlasını hak ettiği konusunda sanırım hiç birimizin şüphesi yok.

Ancak o hukuk tanımamazlık yok mu işte esasında oradan başlamak lazım. Anayasa Mahkemesinin kararlarının tanınmadığı bir ülkeye hangi yabancı malını, mülkünü getirmeye cesaret edebilir ki sorusunu sormadan duramıyor insan. Üstüne üstlük bir de iki yıl üst üste kullanılmayan tarım arazilerinin oluşturulacak bir komisyon tarafından iradeniz dışında başkasına kiralanacak olmasına ilişkin karar tuz biber ekti bütün bunlara.

Düşünsenize, bir şirket tarım yatırımı için ülkeye gelmiş, bir tarla almış, üç yıl nadasa bırakayım toprağımı, sonrasında organik tarım yaparım demiş. Üçüncü yıl bir gelmiş ve görmüş ki tarlası başkasına kiralanmış, o kişi de basmış kimyasalı toprağa. Olur mu? Yok o kadar da olmaz diyeceğinizi düşünmüyorum. Hukuk da fazlasıyla eksik. O zaman neden bu kişi bu kadar riski alsın?

Yatırım yapıp, risk almak yerine cebinde parası varsa getirir ülkeye Dolarını bozdurur, yüksek faiz alır, kur da zaten belirli bir seyirde gidiyor, çıkarken kurdan kaybı da olmaz ve dünyada dolara en yüksek faizlerinden birini alarak gider (Carry Trade).

Düşük kur yüksek faiz ne çok çektik senden. Tam kurtulduk dedik yine ortaya çıktı. Bir türlü üretim ülkesi olamadık. Sevmiyoruz üretmeyi.

Ülkenin ihracat yapısını geçen onca yıldır düşük teknolojiden orta düşük ve orta yüksek teknolojiye taşıyamadığımıza mı yanalım, Avrupa’nın en fazla genç nüfusa sahip ülkesi olmamıza yoksa bu teknolojilere uygun insan kaynağı oluşturamadığımıza mı?

Geçtiğimiz hafta önüme bir haber düştü.

Almanya Şansölyesi Scholz, Taiwan Semiconductor Manufacturing Company (TSMC), Bosch, Infineon ve NXP'in ortak girişimi olan Avrupa Yarı İletken Üretim Şirketi'nin (ESMC) Almanya'nın doğusundaki Dresden kentinde kuracağı çip üretim tesisinin temel atma töreninde konuşmuş.

Scholz; Almanya ve Avrupa'nın diğer bölgelerinde yarı iletken endüstrisine yatırım yapmanın önemli olduğunu vurgulayarak, yarı iletkenlerin 21. yüzyılın yakıtı, petrolü olduğunu söylemiş.  

Kısır çekişmelerin ülkemize bir şey kazandırmadığını üzülerek görüyoruz. 21. yüzyılda, dünyada hemen hemen hiçbir yüksek enflasyon diye bir kavram kalmamışken, ülkemize hala çok yüksek enflasyonla yaşamaya çalışıyoruz. Siz bakmayın içeridekilerin ama batıda da yüksek enflasyon sorun söylemine. Orada yaşanan yıllık enflasyon bizim aylık enflasyonumuza denk düşüyor. Üstelik bu ülkelerde kurumlar oturmuş.

Bizi kıskanan Almanya’yı bu sefer ben gerçekten kıskandım.

Şimdi “Almanya dururken bizi mi tercih edecekti” dediğinizi duyar gibiyim. Doğrudur. Ama eğer Almanya’nın eğitimde, adalette, refah devleti olmakta yaptıklarını yapabilseydik, gençlerimize yurt dışına gitmeyi bir alternatif haline getirmeseydik bize de bu türden yatırımlar gelebilirdi diye düşündüm.

Kendimi bildim bileli Türkiye gelişmekte olan bir ülke. Her partiden siyasetçilerin, politikacıların yıllarca bitiremedikleri kaynaklara sahip.

Efsane Merkel sonrası Şansölye Scholz’un da Almanları heyecanlandırdığını düşünmüyorum. Ama bu yatırım başka bir şey. Gerçekten Almanlar petrol buldu. Üretimin 2027 yılında başlaması bekleniyor.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonunun hedefi 2030 yılına kadar küresel yarı iletken üretiminin beşte birinin Avrupa'da gerçekleşmesi hedeflediği dikkate alındığında Almanya’nın bu yatırımı kendi ülkesine çekmesi çok ama çok değerli.

Alman hükümeti, yeni çip üretim tesisi kurulumuna 5 milyar Euro’luk kamu desteği sağlayacağı da unutmayalım. Kamu kaynaklarının ülkemizde kimlere tahsis edildiğini düşününce içimi bir hüzün kaplamıyor değil.

Hele hele basını çokça meşgul eden şekliyle toplam uzunluğu 463 kilometre olan Kuzey Marmara Otoyolunun maliyetinin 8 milyar Dolar olduğu aklıma gelince içime bir sıkıntı basıyor ki sormayın gitsin.

Biz üzülmeyelim de kim üzülsün?

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün