ABD’de kasımda yapılacak başkanlık seçimleri belki de bu seçimlerin tarihinde kimi ilkleri de beraberinde getiriyor. Başkan adayı seçilen Joe Biden’ın yetersiz görülmesi yüzünden parti içinden gelen baskıyla adaylıktan çekilmesi pekâlâ da bir ilkti. Beyaz olmayan ABD’li bir kadının aday olması da bir ilkti. Ama en ilginç ilk, siyaset bilimi ve sosyoloji için dersler içerebilecek, Kamala Harris’in kamuoyu önünde attığı kahkahaları olsa gerek. Sürekli gülümseyen yüzüyle sorulan sorulara bazen kahkaha ile bezenmiş mizahi yanıtlar veren Kamala’nın bu özelliği özellikle muhafazakar dünyanın erkeklerinin tepkisini de çekmiş durumda.
Pek tabii ki en büyük ve en belden aşağı tepki de rakibi Donald Trump’tan gelecekti. Trump, Michigan’daki seçim konuşmasında izleyicilere onun hakkında şöyle diyecekti:
“Ona gülen Kamala diyorum. Hiç gülüşünü izlediniz mi? O bir çılgın. Bir kahkahadan pek çok şey anlayabilirsiniz. Hayır, o çılgın, o deli.”
Trump’ın, muhafazakar dünyadaki kadın imgesinde bulunmayan bir özelliğin rakibinde olmasından oy devşirmek için yararlanmak istediği aşikar ama sahada bunun karşılığının olup olmadığı şüpheli…
***
Gülmek, Antik Çağ’da bile politik bir konuydu. Yunan filozof Platon, gülmenin devlet için tehlikeli olduğunu düşünüyordu. Ona göre gülmenin nesnesi, insani şeytanlık ve budalalıktı. Platon, gülmenin zararlı bir şey olduğunu da iddia eder. Şiddetli gülmenin akli kontrolümüzün kaybedilmesine ve böylece insansal olan yanımızın yok olacağını söyler.
Aristoteles ise, gülmenin insanı hayvandan ayıran bir özellik olduğunu savunmasına ve kısmen olumlu görmesine rağmen öğretmeni Platon’dan esinlenerek nükteyi gerçekte bir tür küstahlık olarak tanımlar. Ona göre, güldürüde verilen fazla tepkiler insanı soytarıdan farksız yapmaz. Ancak Aristoteles mizahi davranışı tamamen kınamaz.
Orta Çağ’da ise dinlerin ve özellikle Hıristiyanlığın etkisiyle gülme eylemi son derece tehlikeli bir hal alır. Gülmek, insanı Tanrı korkusundan uzaklaştıracağı gerekçesiyle neredeyse yasaklanır.
Kiliseye göre yaşanılan hayat mutlak ciddiyeti, kederi, çileyi ve gözyaşlarını içermeliydi zira asıl yaşam bu hayattan sonraki hayattı. Dolayısıyla gülmek bir anlamda cennetle alay etmekti.
Aynı inanışa göre gülme, cennetin şimdi ve bu hayatta yaşanabileceğini ima eder. Oysaki, Tanrı canlıların yeryüzündeki zahmetli ve ısrarlı çalışmalarını cennette sevinçli gülmeyle ödüllendirecektir.
Karanlık ve gülmenin günah olduğu dönemin sonuna doğru, kimi cesurların korkunun gülme ile yenileceğine olan inancını yaymaları sonucu gülme özgürlüğüne kavuşacak ve diğer kimi özgürlüklerle birlikte Rönesans dönemi bugünün sosyal ve kültürel değerlerin temellerini atmaya başlayacaktı.
Bu dönemden sonra mizah, ironi ve gülme siyasi bir güce kavuşacak, edebiyat ve sanat disiplinleri bunu müesses nizamı eleştirme adına alabildiğince kullanmaya başlayacaktı.
Hıristiyanlığın ve dinlerin insanı dekadansa ittiğini iddia eden Nietzsche, yaşamı onaylayan, olumlayan ve yücelten insani davranış biçimlerini öne çıkarır. Ona göre gülme de bu olumlamanın en önemli ayağıdır.
Nietzsche'ye göre, gülme, kuralları ihlal etme ve davranışları dönüştürme yetisiyle kendi dünyasını yaratır. İnsanları geleneksel ahlâkın ötesine götüren, onları mutlak ve kesin olarak özgürleştirebilecek tek şey, sistem bozucu gülmedir.
Ünlü düşünür üst insan olma yolunda şu notu düşer: “Bugün hiçbir şeyin geleceği olmasa da, gülmemizin bir geleceği olabilir. Belki de hala kendi yaratımımızın alanını keşfedeceğimiz yerdir burası.”
Sigmund Freud de, kimi yerleşmiş ahlaki değerlerin alt edilmesinde gülmenin öneminden bahsederken, gülmeyle birlikte, toplumdan gelen baskılar sonucu bastırılan güdülerimizin geçici de olsa özgürlüklerine kavuştuğunu savlar.
Albert Einstein hayattan zevk almanın insanı özgürleştirdiğine inanan bilim insanlarından biri olarak oğluna yazdığı bir mektupta onun piyano çalmaktan zevk almasına çok sevindiğini söyler ve “Öğretmen karşı çıksa da zevk aldığını yapmaya devam et oğlum. En iyi öğrenmenin yolu, bir şeyi o kadar keyif alarak yapmaktır ki, zamanın nasıl geçtiğini fark etmezsin bile” der.
Einstein’ın kuantum fizikçisi arkadaşı Richard Feynman da sıkıntının hatta tükenmişliğin panzehri olarak hep neşeyi önermişti.
Ünlü çağdaş sosyolog Barry Sanders’e göre de yaşamın yükü, sonunda sorunları aşacağımız noktada, kendimizi hafif hissedinceye kadar hep gülerek aşılabilir…
Böylelikle, gülme, mizah, neşe ve hayatı olumlayan her davranış biçimi artık özgürlüklerine kavuşacaktı muhafazakar dünyanın varlığına karşın.
***
Kamala Harris hala mevcut bulunan ve kadının yüksek sesle konuşmaması ve gülmemesi gerektiğine inanan kimi cinsiyetçi muhafazakar dünya içinde sıra dışı davranarak kamera önünde, insanların önünde hep gülüyor, hatta kahkaha atıyor.
Siyaset bilimcilerine göre Kamala, güldüğünde gücünü gösterirken sessiz kalmayı ve sözde makul kadınlık hakkındaki eski kurallara uymayı reddediyor.
Kamala’nın gülerken veya kahkaha atarken siyasi bir taktik kullandığı da anlaşılıyor. Trump ve yardımcısı J.D. Vance kendisini eleştirdiklerinde, o hep gülerek cevap veriyor ve böylelikle rakiplerini, öncesi olmayan bir davranış şekliyle kamuoyu önünde zayıflattığı ileri sürülüyor. Gülerken de Trump için sürekli olarak, “O çok tuhaf biri” demesi gücünü perçinliyor.
Kamala Harris'in hayat dolu tarzının da bir tür iletişim tekniği olduğu da iddia edilebilir. Bu davranış özelinde, Harris, insanlara eleştiriler ve sıkıntılar karşısında nasıl bir tavrın en etkili bir silaha dönüşeceğini de göstermiş oluyor.
***
Gülmenin ve kahkahanın insanın beyninde endorfin gibi, kendisini mutlu hissettirecek kimyasallar ürettiği bilimsel bir gerçek.
Korkuyu yenmenin de en büyük silahı mizah, gülme ve kahkaha olsa gerek.
O halde aşırı muhafazakar ve cinsiyetçi dünyaya karşı hep gülmek hatta kahkaha da atmak lazım.
Hayatı olumlamak hatta yüceltmek insan doğasının en temel içgüdüsü olması lazım.
Varoluşun en görkemli formu bu olsa gerek…
Zira Moliere’in dediği gibi, “İnsan, güldüğü kadar insandır”…