Yılın bütün ayları güzeldir. Belki de hepimizin kendi için farklı bir sebeple seçtiği, özel ayları vardır sevmek için… Ben, mayısı severim mesela, çocukluk doğum günlerimin sevincini getirir bana; haziranı severim, yaz aylarının kralıdır; ekimi severim, sevdiğim adama evet demişim, temmuzu severim en çok, kızım dünyaya gelmiş… Bu sene de hiç ama hiçbir sebep yokken bu ayların yanına eylülü koydum, galiba hayatı çok güzel anlattığı için seçtim onu… Aslında bu da basbayağı bir sebep işte…
Az şey midir bir ayın koca hayatı anlatabilecek güce sahip olması? Sıcaklığı, yumuşaklığı; sertliği, serinliği; kısalan günleri, uzayan geceleri; evlere sakince dönüşleri, açılan okul kapılarını; zamansız pişirilen kahveleri, hoş sohbetleri, uzun ayrılıklardan sonraya kalan buluşmaları, biriken yaz anılarını eteğine toplayıp getirmesi, zamanı gelince hepsini ayaklarımızın dibine dökmesi, az şey midir?
Eylülün ne kadar güzel bir ay olduğunu daha gençken hep yetişkinlerden duyardım. Çok da anlam veremezdim açıkçası… Havaların yavaş yavaş ısındığı tatlı baharın, yakıcı güneşiyle tutkulu yazın, belki de sadece okul var diye sonbaharın arkasında duran soğuk kışın, aylarını üçer üçer ayırır bakardım. Eylül, çok da anlamlı gelmezdi bana…Bu yaşa gelinceye kadar… Bu ayın, hayatın kendisine benzediğini daha yeni yeni fark ediyorum…
İnsan da eylülün getirdiği dinginliğe erişmiyor mu zaman geçtikçe? Başında esen kavak yelleri, yüzüne vuran sıcak meltemler; yerlerini rüzgarsız, ılık akşamlara bırakmıyor mu? Deli dalgaları durulmuyor mu zamanla? Buz tutan karları ermiyor mu? Dinlemiyor mu zihnini, ruhunu; sararan yaprakların, demlenen çayların, erken gelen akşamların yanına koyarak?
Benim hissettiklerime en yakın dizleri Ataol Behramoğlu yazmış sanki… 2002 tarihli şiirinde eylüle sakin bir heyecan, tatlı bir anlayış, bir arkadaş omzu havası yüklemiş adeta:
“Eylül sabahının serinliğini
Yaprakların serinliğini
Ciğerlerime dolduruyorum
Sessizlik ve serinlik
Birleşiyor
Yıkanmış güvercinler
Ve çok uzakta bir tren sesi
Her zaman yeniden başlamak duygusu
Doğuyor içimde
Her uyanışımda
Düşmanlarımı bağışlıyorum
Daha çok seviyorum dostlarımı
Her uyanışımda
Eylül sabahının serinliğini
Yaprakların serinliğini
Yüreğime dolduruyorum”
Şiirin en güzel dizesi sanki, “Her zaman yeniden başlamak duygusu”. İşte, söylemek istediğim tam da bu! Tam, bitti derken, artık hayat eskisi gibi olmaz, yazın yaşananalar yaşanmaz, bambaşka yenilikleri, baharın yeniden gelmesini beklemek gerekir diye düşünürken insanın içine doğabilen yeniden başlamak duygusu, eylülün en can alıcı tarafı…
Nisan, mayıs, hazirandaki gibi coşkuyla bakabiliriz hayata eylülün penceresinden… Yeni gelecek günlerin, bizim için nasıl güzel sürprizler, iyilikler, doğruluklar ve mucizeleri peşinden sürükleyeceğini bilebilir miyiz ilk günlerinden?
O zaman sırtımızı kadife bira yastığa yaslar gibi ona yaslayıp düş kurmamızda, dilek dilememizde, dua etmemizde ne sakınca olabilir ki? Nisanın, mayısın, haziranın yapamadığını eylülde başlayan ekimde devam eden günler, belki de bir festival coşkusuyla getirip avuçlarımızın içine bırakacaktır.
Diğer bahardan başlayalım bu defa hayatın tadını çıkarmaya…
Var mısınız?