Melankoli

Selin SÜAR Köşe Yazısı
4 Eylül 2024 Çarşamba

Bir eylül ayına daha girdik. Dışarıda yağan yağmur, kurşuni gökyüzü ve görece sessizlik… Antik Yunan’da kara safra olarak da nitelendirilen ve mevsimsel olarak sonbahara denk gelen içe kapanma, hüzün, umutsuzluk gibi hislerin bir kavrama çıkıyor; melankoli.

Melankoli, aslında Batı kültürü ile ilişkilendirebileceğimiz bir kavram. Her ne kadar nostalji ve yas kavramları ile iç içe geçmiş gibi gözükse de aslında birbirinden ayrı yerlerde duruyorlar. Şüphesiz ki yas ve melankoli dendiğinde akla ilk gelen Freud’un aynı isimli eseri oluyor. Freud’a göre melankoliyi anlamanın yolu, onu yas ile ilişkisi içinde ele almak. Aslında yas da melankoli de bizim, bir kayıp karşısında verdiğimiz tepkilerden ibaret. Sevilen birini, sahiplendiğimiz bir nesneyi veya değerli bir şeyi -ki bu yaşadığımız geçmiş de olabilir, bir anı da, bir ideal de veya fiziki olarak varlık gösteren herhangi bir şey de- kaybettiğimizde, ondan ayrıldığımızda iki yas tepkisi gerçekleşiyor; bunlardan biri normal, diğeri de patolojik. Normal yas dediğimiz, kaybettiğimiz kişiye/nesneye veya kavrama ilişkin hatıra, düşünce, duygu ve imgeleri defalarca gözden geçirip, kaybettiğimiz kişiyi farklı yerlerde, farklı şekillerde ya da bağlamlarda yeniden ve yeniden düşünmeye dayalıdır. Ancak her seferinde de o kişinin/ nesnenin veya kavramın artık hayatta olmadığı, var olmadığı gerçeğiyle/ düşüncesiyle karşılaşıp, kaybettiğimizden tamamen vazgeçmeye dayalı gerçekleşen bir süreci işaret etmektedir. Böylece kendimizi yeni bir kişiye/ nesneye bağlayabilir ve ölüme karşı hayatı, yok olmaya karşı adaptasyonu, karanlığa karşı aydınlığı seçmiş oluruz. Ancak her ne kadar kulağa yas kelimesinden daha hoş gelse de melankolide kaybedilene yönelik bilinçdışı nefret ve kızgınlık hisleri benliğe yönelir ve kişiden/ nesneden ya da kavramdan kopma gerçekleşmez. Böylelikle nefret ve kızgınlık hislerini kendimize yöneltip vazgeçemediğimiz ya da terk edemediğimiz şeye dönüşürüz. Freud bu konuda, kaybedilen nesnenin gölgesinin kaybeden öznenin üzerine düştüğünü belirtir. Dolayısıyla melankoliyi tanımlayan üç temel nokta karşımıza çıkar: (1) kayıp, (2) kaybın geride bıraktığı boşluk hissi ve (3) kaybedilenle özdeşleşme. Kaybın sembolik alana taşınmaması sonucu sevgi-nefret ilişkisi gerçekleşir. Şüphesiz ki Freud denince kaybedilen ‘şey’in ne olduğu bellidir: Anne.

Tıp disiplininde melankoli, bireyin ruh hâlinde meydana gelen, temellerinde huzursuzluk, güven sorunu, kriz, belirsizlik, pişmanlık ve duygu karmaşası yatan, hüzün duyguları, ilgi kaybı, haz alamama, özgüvenin azalması, öz suçlama ve pişmanlıklara gömülme gibi belirtiler gösteren depresyon durumu olarak kabul edilir. Ancak örneğin, Aristoteles’in ismini taşıyan, ama günümüzde onun tarafından yazılmadığı ispat edilen Problemata isimli metinde felsefede, sanatta ve şiirde öne çıkan kişilerin neden melankoliden mustarip olduğu ve kara safranın etkisi altında kaldığı ortaya atılır. Yalnızca Problemata’da değil, tarih boyunca da başta sanat olmak üzere edebiyatta, felsefede ve politikada önemli eserler vermiş veya öne çıkmış olan kişilerin mizacında melankolinin izleri bulunduğu tartışılagelmiştir. Antik Yunan kozmolojisinde adı her ne kadar melankoli olmasa da ‘tarif’ olarak karşımıza çıkan melankoli, yazılarda ya da metinlerde insanda korku ve umutsuzluk uzun sürdüğünde ortaya çıkan bir olgu. Antik Yunan’da insan bedeninde balgam, kan, sarı safra ve kara safra olmak üzere dört tane temel sıvı olduğu düşünülüyor. Bu dört sıvıya dört organ, dört mizaç, dört mevsim ve dört element tekabül ediyor. Kara safraya tekabül eden mevsim sonbahar ve korku, umutsuzluk gibi unsurları barındıran bir mizaç ile kendine yer buluyor. Elementi ise kuru ve soğuk olduğu için toprak. Yazılı metinlerde ulaşabildiğimiz ilk melankolik karakter ise Bellerophontes (veya Bellerophon). İlyada’da kendine yer bulan Bellerophon, Korint Kralı Glaukos’un iki oğlundan biri. Homeros’ta açıkça belirtilmese de Bellerophon, tanrıların düzeninden kuşku duymaya başladığı için onların düzenini yıkmaya çalışmış, kanatlı at Pegasus’a binerek Olympos’a çıkmıştır. Buna öfkelenen Zeus, Bellerophontes’i gökten aşağı atar ve karakter, Kilikya’da bir bölge olan Eolya’ya düşerek kader ve acı içinde yaşamaya başlar, insanlardan kaçar, kimseyle görüşmez.

Sonrasında Roma’da karşımıza çıkan ve Hıristiyanlıkta yedi büyük günahtan biri olarak gösterilen melankoli, kişinin dünyaya karşı kayıtsız kalması ve aktif olarak hayata katılmamayı tercih etmesi olarak gösterilir. Zaman içinde durumun fizyolojik bir boyutunun da olduğu düşüncesiyle Antik Yunan çalışmalarına geri dönülmüş, 19. yüzyıla gelindiğinde melankoli yeniden patolojik bir durum olarak ele alınmış ve 20. yüzyılda psikanalizin sağladığı çeşitli tedavilerle çözülebilen bir sorunsal olarak gündeme gelmiştir.

Kaynakça

Aristoteles (2016). Problemata, Physica. Çev. Oğuz Özügül. İstanbul: Islık.

Budak, S. (2005). Psikoloji Sözlüğü. Ankara: Bilim ve Sanat.

Freud, S. (2019). Yas ve Melankoli. Çev. Leyla Uslu. İzmir: Cem.

Homeros (1988). İlyada. Çev: Azra Erhat. İstanbul: Can.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün