Birleşmiş Millet tarafından Dünya Barış Günü kabul edilinceye kadar, Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler, barış içinde bir dünya mücadelesi görevini hatırlatmak amacıyla Almanya'nın 1939 yılında Polonya'yı işgal ederek II. Dünya Savaşı'nı başlattığı tarih olan 1 Eylül'ü ‘Dünya Barış Günü’ olarak ilan etmişti. 1 Eylül 1939’da Nazilerin Polonya’yı işgali ile başlayan II. Dünya Savaşı’nda milyonlarca insan hayatını kaybetti. Üzerinden 85 yıl geçmiş olmasına rağmen, Rusya, Ukrayna ve Ortadoğu coğrafyası olmak üzere dünyanın pek çok yerinde savaşlar devam etmekte... İnsanlık, geçmişindeki facia ve acılara rağmen, ne yazık ki hala sanki hiç ders almamış gibi yaşıyor. Yalnızca kendi türüne değil, yeryüzündeki tüm canlılara, tabiata, ekolojiye zarar verme eğilimine sahip olan insanlığın, dünyanın umudu savaş değil de barışta olması gerekmez miydi?
Pazar sabahı Haber Türk TV kanalında, Dünya Barış Günü konusu hakkında konuşmak için davet edilen Prof. İlber Ortaylı, “Asrımızda çok ağır silahlarla iki cihan savaşı yaşadık ve bu felaket senelerce sürdü. Ondan sonra hem kafa hastalıkları ve olmadık başka hastalıklar da açığa çıktı” dedi. Evet, dünya ağır bedellere rağmen bir türlü barış yolunu bulamadı. Programı dinlerken sadece lafta kalan ve hiç de iyimser olmayan gündelik haberlerle, insanlar silah satarak ve bundan kazanç sağlamak uğruna kafa yormak yerine barış için bir araya gelseler nasıl da huzurla yaşayabilirdik diye düşünmekten kendimi alamadım. İnanması zor da olsa, savaşlar din, toprak değil de menfaat ve çıkarlar uğruna mı çıkıyor hakikatten? Dünya Barış Günü için ne düşüneceğimi bilemezken, barışın önemini yıllar önce fark edip bunun için çalışmalar yapan, hatta bu uğurda yaşamlarını yitirenlerin de olduğunu hatırladım. Evet, iyi ki böyle insanlar da var.
Hayatı boyunca dünyadaki Tibetlilerin özgürlüğünü ve temel haklarını korumak için mücadele eden Dalai Lama halen, mutlu bir hayatın merhametten ve şiddet içermeyen gösterilerden geçtiğine inanıyor. Birçok kitabında bunu önererek yaşamını buna adamış. Hindistan’da sürgünde yaşamasına rağmen, bu hayat görüşünü savunmaya devam ediyor.
Görüşleri Gandizm olarak anılan Hindistan’ın siyası ve ruhani lideri Gandhi, hayatı boyunca şiddet içermeyen, kötülüğe karşı aktif ama şiddetsiz direnişi savundu.
Modern fizik hakkında yaptığı çalışmalar ile tanınan Albert Einstein ise nükleer enerjinin, gelecekteki yıkıcı gücünü ön görerek kendisini bir barışın savaşçısı, bir barış yanlısı olarak nitelemiştir.
Ortadoğu’ya gelirsek, İsrail’in kuruluşunda savaşarak üne kavuşanlar arasında, yıllar sonra savaş değil de barışa odaklanan ve bu uğrundaki adımları yüzünden barış için düzenlenen bir gecede kurşunlanarak hayatını kaybeden Başbakan Yitshak Rabin var. Şimon Peres’i ise tüm dünyada popüler kılan sürekli olarak barışı aramasıydı. Adeta bir Don Kişot gibi, şimdi çok uzakta görünen yeni bir Ortadoğu için, barışı aramıştı. 1994 yılında Rabin, Ürdün ile barış anlaşmasını imzalamış, Peres ve Filistin lideri Arafat ile de Nobel Barış Ödülünü kazanmışlardı. Bu vizyonun giderek imkânsızlaştığı bu günlerde Rabin’i anmanın belki de en etkili yolu onun barış vizyonunun nasıl hala hayata getirilebileceğini düşünmek olur. Umarım bir gün, insanlık barış denince ilk akla gelen John Lennon’un ‘Imagine’ şarkısında hayal ettiği gibi, böyle bir dünya için el ele verirler. Tıpkı Olimpiyat Oyunları, sporda bir araya gelmeyi başardıkları gibi. Gelecek nesillere iyilik ve barış mirasını bırakalım. Bu çabada ister sporcu, ister yazar, ister bilim insanı, müzisyen ya da şef olun ama birlik için çalışan barış elçileri olun İnsanlığın buna o kadar ihtiyacı var ki…
Geçtiğimiz pazar sabahı, yine 1 Eylül günü İstanbul Türk mutfağının geleneksel yemeklerinin ve lezzetin önemli duraklarından biri, ailece en sevdiğimiz yemek mekanımız Hünkâr Lokantasının sahibi, duayen aşçı Feridun Ügümü’nün yaşamını yitirdiğini öğrendik. Feridun Ügümü’nün vefatı, gastronomi dünyası ve tüm sevenlerine büyük bir üzüntü yaşattı. 1950 yılında babası tarafından Fatih’te açılan Hünkâr Lokantasında büyüyen Feridun Bey, mutfakta geçirdiği çocukluk yıllarından itibaren gastronomiye olan tutkusunu, babasından ve diğer ustalardan öğrendiği geleneksel Türk mutfağını hayata geçirdi. Böylece, yıllar içinde modern dokunuşlarla, Nişantaşı’na taşınan lokantasında kardeşi Galip Ügümü ile misafirlerine bu leziz mutfağı sunmaya devam etti. Hünkâr, her zaman keyifle uğradığımız bir yerdir. Şef Feridun Bey’i, gelenleri sıcak gülümsemesiyle karşılamasının yanı sıra, sevgiyle sunduğu seçkin yemek türlerini ile hep anacağız. Devri daim olsun. Tüm Hünkâr ailesine en yürekten başsağlığı dileklerimi iletiyorum.