Bizimle biter mi?

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
4 Eylül 2024 Çarşamba

Eylül ayı geldiğinde, özellikle de bazı senelerde yazın uzantısı hissinde olsa da, yazın bitmediğini düşünerek kendimi kandırmayı severim. Ancak kendimi kandırsak bile, eylül artık sonbahardır.  Göçmen kuşlar güneye, çocuklar okula, yazlıktakiler şehre, tatildekiler de işine artık 1 Eylül itibariyle dönmeye başar. “Koca yaz ne hızlı geçti” diyemeden önce yağmurlar, sonra okullar, toplantılar, fuarlar, projeler ve bayramlar başlar. Bazıları yazın son demlerini yakalayabilmek için eylül ayına son bir yaz tatili yerleştirir, bazıları da yazı uzatmak için güneşli hafta sonlarını şehir şartlarında en güzel şekilde değerlendirmeye çalışır. Yine de eylül çok hızlı geçer. Televizyonu açtığınızda sevdiğiniz dizinin yeni sezonunun başladığını gördüğünüzde ise, artık sonbahardır. 

***

1 Eylül sabahı gök gürültüleri ve yağmur fırtınasıyla uyanınca, yaz aylarında, hatta öncesinde de aylarca hiç yapmadığım bir şeyi yapmaya, güzel bir filmi sinema salonunda görmeye karar verdim.  Okulu bitireli neredeyse otuz yıl olmasına rağmen hala pazar sendromunu atamadığımdan, pazar günleri hafif, romantik komedi tadında bir film seyretmeyi severim. Bu aralar sıkça adından bahsedilen, Coleen Hoover’ın kitabından uyarlanan ‘It Ends With Us’ adlı filmi görmeye karar verdim.  Film Türkçeye ‘Bizimle Başladı, Bizimle Bitti’ olarak çevrilmiş. Blake Lively, Justin Baldoni ve Brendon Sklenar’ın başrollerini paylaştığı filmin pazar günümü neşelendireceğini, güzel insanlar arasında geçen bir aşk üçgeni seyredip evime döneceğimi düşünürken, filmden çok daha düşünceli ve derin hislerle ayrıldım. “Çiçekli elbiselerinizi giyin, arkadaşlarınızı alın gelin” şeklinde tanıtımı yapılan bir film için, biraz kalbim ağır çıktım.

***

Filmi seyredecekler için fazla ‘spoiler’ vermeden, yani seyretmeyenler için çok fazla bilgi ağzımdan kaçırıp filmi mahvetmeden, fragmanlardan da anlaşılacağı kadar konudan bahsetmek istiyorum.  Filmin ana karakteri Lily Bloom, mutsuz aile yaşamından kopmuş ve hayali olan çiçekçi dükkanını açmak için Boston’a taşınıyor. Tesadüf eseri tanıştığı beyin cerrahı Ryle Kincaid ile tutkulu bir aşk yaşamaya başlıyor. Onu çok beğenip sevdiği için, tanıştığı ilk sahneden -ve filmin ilk sahnelerinden birinden- itibaren anlaması gereken agresif yönünü görmemezliğe geliyor. Akabinde bir seri psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalıyor. 

***

Psikolojik ve özellikle fiziksel şiddete maruz kalan kadınların genelde ekonomik çaresizlikten, aile yapısından, törelerden veya kendisinin ve çocuklarının başına bir şey gelmesinden korkutuğu için eşlerinden veya sevgililerinden ayrılmadığını varsayardım.  Psikologlar daha iyi bilir ama, bence buradaki en büyük tuzak, karşımızdaki insanı değiştirebileceğimizi zannetmek. Ben, insanın mayasının, özünün değişmediğini düşünenlerdenim. İlk gün karşılaştığınız, ilk ürperdiğiniz olay, ilk sizi rahatsız eden nokta ne ise, işin özü de o aslında. Film kötü mü? Asla değil. Hatta özellikle kadınların ve genç kızların görmesini tavsiye ederim. Bir filmden aydınlanıp dünyadaki tüm kadın şiddeti bitemez ama, belki seyredenlerle, ‘bizimle’ biter. Herkesle bitmesi dileğiyle…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün