“Sen gülün tomurcuğunun ne zaman açacağını bilemezsin. Sen ancak onun toprağını besler sularsın. Zamanı gelince o açar” Uzakdoğu Atasözü
Sarımsağı hiç böyle görmediniz. Eğer tarlanızda ya da bahçenizde yetiştirmediyseniz sarımsağı hiç böyle görmediniz. Karpuzu da böyle görmediniz. Bamyayı da, gelinciği de. Olasılıkla zaten hiç bu bakışla bakmadınız onlara. Hele de sabah gözünüzü açtığınız gibi kahvenizi kapıp şehrin keşmekeşinde kulelerin birinde iş yerinize gidiyorsanız ya da benim gibi köye, toprağa, doğaya uzak bir yaşamınız varsa yaşamın özünü kendinde taşıyan tohumun içten gelen bir güçle patlayıp yeniden yaşama doğmak için etrafa saçılışını hiç gözlemlemediniz. Mantarların ya da kuşkonmazların topraktan bir anda çıkışının çıtık çetik çıtık seslerini hiç duymadınız.
Farklı konseptlerde kitap ve dergilerde adı kreatif direktör, yazar, editör, grafik tasarımcısı olarak geçen Lalehan Uysal Buğday Ekolojik Yaşam Destekleme Derneği’nin ve Türkiye’nin ilk ekolojik pazarı kabul edilen Şişli’deki %100 Ekolojik Pazar’ın kurucularından biri. Halen Buğday Derneği’nin projelerinde görev alan Uysal, ‘Buğday’ın Ambar’ından kurda, kuşa, aşa’ isimli bir podcast serisi hazırlıyor. Aktif bir ekolojik yaşam savunucusu ve kendini bir ‘tohum gözlemcisi’ olarak tanımlıyor.
Uysal 2018’den beri ‘makrografik’ olarak tanımladığı tohum fotoğrafları çekiyor. Bu fotoğrafları doğal ışıkta çekiyor. Filtre kullanmıyor. Rötuş da yapmıyor. Tohumu bütün iç güzelliğini gözlerimizin önüne sererek olduğu gibi yansıtıyor. Makro çekiyor çünkü bu kadar yakından bakıldığında tohum bakan göze bambaşka güzelliklerini ifşa ediyor. Elinizin altında tuttuğunuz minik yazılı karpuzun oyalı çekirdeği gözlerinizin önünde devleşiyor. Kimi tohum tanıdık gelse de kimi bir uzaylının bakışlarını fırlatıyor size.
Doğada her şeyin bir zamanı olduğunu belirtiyor Lalehan Uysal. Ancak insanlığın topraktan uzaklaştıkça doğadan ayrı olduğu sanrısına kapıldığını anlatıyor. Kibirli bir sanrı bu. Kendini her şeye muktedir gören bir sanrı. Oysa tohum yoksa yiyecek yok, yaşam yok, insan yok. Ve ekliyor “doğanın bir mektubu tohum insanlığa”. İnsan bu mektubu okudukça tohumun geçmişi bugünle, bugünü geçmişle bağlayan yaratıcı güç olduğunu ve insanın kendisinin de doğanın bir mucizesi olduğunu, doğanın bir parçası olduğunu hatırladığını vurguluyor.
Tıpkı bir tohum gibi minik bir kadın kendisi. Ama tohumları anlatırken, tohumun Anadolu’daki hikayelerini anlatırken devleşiyor. Tıpkı fotoğrafladığı tohumlar gibi. Bir anda öğreniyorsunuz Ege’de kıyıdaki zeytinliklerin neden kız çocuklarına verildiğini. “Çünkü zeytin büyük çaba istemez, sadece toplanmak ister.”
Doğanın mektubunu Lalehan Uysal’ın rehberliğinde okumaya başlamak üzere ‘Kurda Kuşa Aşa ve Göze’ başlıklı sergisini 8 Eylül’e kadar İstanbul Şişli’de Bomontiada’daki Yapı Kredi Galeri’de ziyaret edebilirsiniz. Fotoğrafları incelemekle kalmayıp tohumları elleyebilir onlarla ilk tanışmanızı yapabilirsiniz. Kim bilir, belki de tam zamanı geliverir, sınır tanımayan bir tohum (çünkü zamanı gelince sınır bilmez bulunduğu yerde patlar, saçılır toprağa ve her ne kadar esas olan çiftçinin onu kendi toprağında koruması ise de) bir bakarsınız gözlerinizin önünde patlamaya karar verir. Ya da kim bilir bu sergi doğaya, tohuma bakışımızı değiştirir. Gün gelir, biz de bir akşam bahçede derin sessizlikte Lalehan Uysal gibi “tohumlardan birinin toprağa düştüğünde çıkardığı sesi duyar gibi oluruz. Kabuğunu çatlatışını, güneşe boynunu uzatan filizin çıtırtısını duyar gibi oluruz.” Tohumun özündeki yaşam gücünü fark ederiz. Anadolu insanının toprağına tohum serperkenki niyetini duyarız. “Sadece insanlara değil... Kurda, kuşa, aşa…”