Başrolde mutluluk var

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
4 Eylül 2024 Çarşamba
*Ne mi istiyorum?

Eylül gibi bir şey istiyorum ben.

Yakmasın… 
Üşütmesin

Sarı-yeşil olsun

Sarı sabrım, yeşil dileğim olsun (…)”

Birhan Eroğlu’nun bu dizeleri eylül ayı için yapabileceğim en güzel tanımlardan biri.

Eylül, dört mevsimi içinde barındıracak kadar değişken ama güçlü. Tek kusuru günlerin kısalıp havanın erken kararması. Hüzün yerine dinginliği, sabah serinliğini, çarşaf gibi bir denizi, kalabalığın sakinliğe dönüşmesini duyumsarım eylülde.

Şehre dönüşü simgeleyen dört tekerlekli bavul sesleri, çocukların neşeyle burukluk arası vapura yönlenmesi, giderayak Büyükada Fırını’ndan alınan krik kraklar sonbaharın ilk belirtileri.

Ay sonuna doğru yazlıkçıların taşınmasıyla birlikte kalanlar için ‘yaz’ yeni başlar. Adanın farklı bir yüzü görünür. Yaz ayları boyunca etrafta görünmeyen tanışlar tek tek ortaya çıkar. Farklı sohbetler, değişik konular insanı yeniler. Bir yerlere yetişme telaşı yerine vapura keyif için binmek ayrıcalıktır. Zira bu süreçte diğer adalara gitmek yeniden keşfetmek gibidir. Eylülü en çok da beraberinde palamudu getirdiği için severim.

↔↔↔

Bir dekorasyon mecmuasını karıştırırken, büyük puntolarla yazılmış, “Her evde başrolde mutluluk vardır” başlığı dikkatimi çekti. Meğerse bir yatak firması reklamıymış. Kendini okutan her reklam başarılıdır diye düşünsem de kalitelerinin eşdeğer olmadığı kesin.

Uzun zaman yatağımızda mutlu mesut yatarken eş, dost baskısına maruz kaldım. Biri, “Şilte on yıldan fazla kullanılmaz”, diğeri, “Sağlığını düşünmüyor musun?” gibi konuşmaların etkisinde kalarak şilte arayışına girdim. Hiç de kolay olmadı. Çeşitler çoğalmış. Markaların alt markaları, onların da alt çeşitleri arasında kayboldum. Birkaç kişiye ne kullandıklarını sordum. Ancak o da doğru bir ‘Ar-Ge’ değildi. Herkesin bünyesi, rahatı farklıydı. Sağlık söz konusu olduğunda, iki kez düşünmeden, ‘en iyi’lerini seçmeye çalıştım. Bize, ‘tam ortopedik’ yerli bir marka, evin genç delikanlılarına daha da iyisi olsun, diyerek ithal olanlarını yeğledim.

Birkaç yıl sonra ithal yatak/şilteler ortadan çöktü… Sonuçta; a) Mahalle baskısına aldırış etmemeyi, b) Aradan yıllar geçse de rahat uyuyorsam yatağımdan vazgeçmemeyi, c) En pahalı ürünün en iyisi olmayacağını öğrenmiş oldum.

↔↔↔

Taş Mektep, 19. yüzyıl sonlarında Fransız mimar Alexandre Vallaury’nin Büyükada’ya kazandırdığı bir yapı. Önceleri Rum Ortodoks Patriği tarafından yazlık konut olarak kullanılmış. Ardından bir süre ilkokul ve ortaokul olarak hizmet vermiş. İlerleyen yıllarda metruklaşan Taş Mektep, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilip 2023 Haziran’ında bir kültür merkezi olarak açıldı. Konumu itibarıyla, Ada’nın en güzel yerlerinden biri olan Taş Mektep kütüphanesi, herkese rahat bir çalışma alanı yaratmanın yanı sıra konser, konferans ve sergilere ev sahipliği yapıyor.

Geçtiğimiz hafta sonu Güneş Berberoğlu’nun, ‘Sen Bir Sanat Eserisin… İzin Ver!’ başlıklı konuşmasını izledim. Hani bazen konuyu bilirsiniz de, doğru zamanda, doğru kişiden dinlediğinizde bir anda sözler yerine oturur. Böylesi bir deneyim yaşadık.

Sıcaklarda Kadıyoran Yokuşunu tırmanmayı göze alamadınızsa, Taş Mektep’te küratörlüğünü Nihal Gündüz’ün yaptığı, ‘Yüzleşme, Denizlerimizdeki Tehdit: Hayalet Ağ’ başlıklı fotoğraf sergisi hâlâ gösterimde.

Sağlıkla kalın.

Not: Balıkçıların avlanma sırasında kullandıkları ve çeşitli sebeplerle denize bırakmak zorunda kaldıkları ağlara, ‘hayalet ağ’ denir. Plastikten yapılmış ince iplikler olduğu için denizde çözünmez, canlıları avlamaya devam eder.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün