BRIC terimi, ilk olarak Goldman Sachs tarafından, 2050 yılına kadar küresel ekonomiye hakim olabilecek dört ülkeyi -Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’i- tanımlamak için kullanıldı. Bu kısaltmadan esinlenen BRIC örgütü ise, IMF ve Dünya Bankası gibi Batı'nın egemen olduğu küresel kurumların etkisini azaltmayı amaçlayan jeopolitik bir blok olarak kuruldu.
BRIC ülkeleri ilk toplantılarında tek kutuplu dünya düzenine karşı çıkarak ABD dolarına alternatif olacak yeni bir küresel rezerv para birimi çağrısında bulundular. 2011 yılında Güney Afrika’nın da katılımıyla grubun adı ‘BRICS’ olarak değiştirildi.
2014 yılında, IMF ve Dünya Bankasına rakip olarak BRICS ülkeleri, 100 milyar dolar sermaye ile Yeni kalkınma Bankası (NDB) adında bir finans kuruluşu kurdu. Bu banka, öncelikli olarak üye ülkelerdeki projelere destek sağladı. Daha sonra Bangladeş ve Mısır gibi ülkelerle anlaşmalar yaptı. BRICS genişlemeye devam ederek Ocak 2024’te Suudi Arabistan, İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Etiyopya’yı yeni üye devletler olarak kabul etti. Genişleyen BRICS, günümüzde dünya nüfusunun yüzde 46'sını ve küresel ekonominin yüzde 36'sını temsil ediyor.
Rusya ve Çin açısından bakıldığında, özellikle Çin BRICS'i jeopolitik hedefleri için bir araç olarak görüyor ve grubu hızla genişletme konusunda istekli davranıyor. Rusya ise, Ukrayna'yı işgalinden sonra uluslararası arenada yalnızlaştığı için yeni müttefikler ve ticaret ortakları bulmak amacıyla genişleme fikrini destekliyor. Şu anda BRICS’in dönem başkanı olan Rusya, bir yandan örgüt içinde enerji ortaklıkları kurmaya çalışırken, diğer yandan tahıl ticareti konusunda işbirliği mekanizmaları oluşturma çabasında. Bu adımların nihai hedefi, ABD liderliğindeki Batı'nın egemen olduğu uluslararası çıkar düzenini zayıflatmak ve küresel yönetim sistemini yeniden dengelemektir.
BRICS oluşumu içinde uyum problemleri mevcut. Kurucu ve üye ülkeler arasında büyük farklılıklar bulunmakta. Örneğin, Brezilya ve Hindistan'ın demokratik yönetimleri, Çin'in tek partili sistemi ve Rusya’nın otoriter rejimiyle keskin bir tezat oluşturmakta. Üye ülkelerin ekonomik kalkınma modellerindeki farklılıklar da uyum sorunlarına yol açmaktadır. Askeri açıdan ise özellikle Hindistan’ın Çin ile sınırlarında birçok kez çatışma yaşadığını unutmamak gerekir.
Diğer yandan, BRICS’in kurucu üyeleri olan Hindistan ve Brezilya, Rusya ve Çin’in aksine Batı karşıtı bir jeopolitik duruş sergilememekte. Bu iki ülke, BRICS’e katılmayı, çok kutuplu bir dünyada tarafsızlığı korumak için bir araç olarak görmekte. Hindistan ve Brezilya gibi düşünen yaklaşık 40 devlet BRICS’e üye olmak için sıraya girmiş durumda, ancak yeni üyelerin kabulü için belirlenen kriterler ve uyum stratejisi belirsizliğini korumakta.
Bu arada ABD, BRICS kurucu üyelerinin hedeflerine ulaşmasını engellemek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Örneğin, Suudi Arabistan’ın BRICS üyesi Rusya ile bir petrol ittifakı kurmasını engellemeye çalışıyor. Benzer şekilde, ABD, Brezilya’nın tarımda Rusya ve diğer ülkelerle bir BRICS tahıl işbirliği rejimine katılmasını önlemeye çalışıyor. Ayrıca, liderliğini yaptığı NATO ve G7 ülkeleri aracılığıyla elde ettiği askeri avantajını da bir tehdit olarak kullanmaktan çekinmiyor.
Süper güçlerin öncülüğünde şekillenen küresel kurumlar çerçevesinde oluşturulan bu kutuplaşma, dünya bu kadar sorunla karşı karşıyayken hiç de hayırlı olmayacak gibi duruyor. Ekonomik büyüme, uluslararası ticaret, iklim değişikliği, pandemi, göçler, nükleer silahlardan arınma, vb. gibi küresel sorunları çözmek için birlik içinde hareket etmek gerekiyor. Bunun için halihazırda en uygun platform G20’dir.
Şu anda G20’nin canlanmasını engelleyen büyük sorunlardan biri ABD dolarının hakimiyetidir. Dünyanın dolara ve ABD Merkez Bankasına bu denli bağımlı olması, özellikle Rusya ve Çin’i tedirgin ediyor. Dünya ticaretinde, Batı ve Doğu’yu birleştiren birkaç farklı para biriminin kullanımı, jeopolitik gerilimi kesinlikle azaltabilir. Ancak ABD dolarını küresel rezerv para birimi olarak değiştirmek son derece zor, çünkü insanlar Batı demokrasilerini güvenli liman olarak görmeye devam edecekler.
Eğer G7-G20 ve BRICS arasındaki rekabet son hızla devam ederse, önümüzdeki yıllarda küresel siyaset ve ekonomi bu doğrultuda şekillenecek. Bu durum,artan jeopolitik gerginlikleri de beraberinde getirecek. Tarafsız kalmaya çalışan ülkelerin tarafsızlıklarını korumaları giderek zorlaşacak. Afrika, Latin Amerika ve Güneydoğu Asya ülkeleri, süper güçlerin arasında sıkışmış bir konumda kalacaklar.
Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, BRICS için şöyle demişti: “Biz bir arkadaş kulübünde değiliz. Biz dünyayı değiştirmek için buradayız.” BRICS sayesinde nasıl bir değişime tanık olacağımızı sanki BRICS üyeleri de henüz anlamış değil desek çok da yanlış olmaz.