Yıllar öncesinde sokakta elinde kutu kola ile yürüyen gençleri gördüğümde hiç hoşlanmamıştım, “Batı özentisi” diye içimden geçirmiştim.
Bir süre sonra, Amerika’yı keşfetmişçesine ‘su’ içmenin yararlarından söz edilmeye başlandı. Artık çoğu kişi yürürken/koşarken pet şişe sularını vazgeçilmez bir aksesuar gibi beraberinde taşıyordu.
Gelişim sürecinde, tasarım dünyası, pet şişe yerine pipetli termosları lanse etti. Boy boy, renk renk çantaya sığan termoslar. Bu termoslarla da genç nesil sayesinde tanıştım. Sağlıklı yaşam çerçevesinde blender’dan geçirip hazırlanan yeşil detoks içecekleri pipetli termoslara doldurup gün içinde içiyorlardı. Çocuklara zorla içirilen sebze çorbalarını andıran karışımlarda maydanoz, kereviz sapı, roka, portakal, elma veya ıspanak, maydanoz, elma, limon suyu gibi kişinin ağız tadına göre ilave edilen tariflerden oluşuyordu.
Özellikle, ‘yağ’ yakmaya odaklı söz konusu yeşil sular şeffaf bir termosa veya bardağa konmadığı sürece sorun yoktu. Aksi durumda gençler yeşil karışımlarla ‘yağ yakarken, masanın öte yanında oturanların mide özsuyunun PH değeri farklılaşıyordu.
Sanırım zaman içinde, yeşil detoks modası önemini yitirdi. Gündelik yaşam kullanımı, ara ara yapılan ‘kür’ kategorisine girdi.
Çocuklara cazip gelen Disney karakterleri, Frozen, Pikachu gibi sevimli karakterler çelik kılıflı termosların dış yüzünü kapladı. Plaj için ayrı, okul için ayrı ayrı tür termoslar alındı. Teknolojinin gelişesi hayırlı bir iş oldu. Çocuklar gerçekten susamış olmasalar da pipetle su içmeyi oyun haline getirdiler.
Geçenlerde Büyükada-Kabataş seferini yapan Paşabahçe vapuruna bindim. Zoraki sabah sohbetlerinden haz almadığım için üst katta açık bölümde oturmaktansa, girişte tahta bankların sıralandığı kısımda oturdum. Yanımda genç bir bayan… Kitabını okumaya başlamış bile. Az sonra çantasından pipetli bir termos çıkardı. Bir yudum içiyor, bırakıyor. Az sonra bir yudum daha. Bir süre sonra su değil de kahve içtiğini anladım. Çağdışı kalmışım gibi hissettim. Sonuçta termos hem soğuk hem sıcak tutardı.
Sabahları evde kahvaltı etmeden sokağa çıkmayanlardan olduğum için, vapura elinde poğaça/börek poşetiyle binenler garibime gider. Muhtemelen vapura yetişmek için zaman kazanmak istedikleri içindir. Yine de büfedeki çay kuyruğu sonrası yerlerine geçtiklerinde poğaça kırıntıları gömleğe düşer, ardından ayağa kalkıp yere silkeler. Aynı süreçte gazetelerin spor sayfası okunur. Bu beslenmeye çoğu kez, höpürdeterek içilen çay eşlik eder. Alışkanlıklar kolay değişmez, daha doğrusu gerek de görülmez. Yine de karşısında oturan için manzara pek hoş değildir.
Sabah erken saatte vapura binmeden Belediye Kahvesi’nde demli çay eşliğinde fırından taze çıkan poğaça, börekle kahvaltı etmek bir Ada geleneğidir. Müdavimleri, kalkarken birbirlerine ‘hayırlı işler’ diler. Bu alışkanlık günün bereketli geçmesi için temennidir. Börek ritüelinin güzelliği budur.
Sağlıkla kalın.