Geçenlerde yeni tanıştığım bir okurumla birlikteydim. Bir süre genel konularda söyleştikten sonra söz arasında bana, kendisinin de okuması için en çok beğendiğim kitapların adlarını sordu. Düşündüm, bir türlü yanıt veremedim. Oysaki bu kitaplardan, denemelerimde sıkça söz ediyor, yazdıklarımı da paylaşıyorum; ama bir başkasının beğenisini bilemediğim için önermekte zorlandım. Onun yerine sevdiğim birkaç yazarın adını vermekle yetindim.
Aslında bir yazarı severek okuduğumda, onun yayımlanmış tüm kitaplarını edinmeye çalışıyorum. Ayrıca her tür kitabın bendeki yeri tümüyle farklı oluyor. Kiminden bilgileniyor, kiminden denemelerim için besleniyor, kiminden okuduğum süre içinde yalnızca keyif alıyorum. Son zamanlarda benim için önemli olan, günlük sözcük gıdamı onlardan almış olmamdır.
Deneme ustam, bu türün isim babası Montaigne, kitaplara olan ilgisini şöyle açıklıyor: Gençken böbürlenmek ve bildikleriyle kendini göstermek, daha ileri yaşlarda bilge olabilmek, sonrasında ise canı istediği zaman, asla kendisine bir yarar beklentisi olmadan okumakmış. Bir denemesinde, kitaplarla mutluluğu tadabileceğini bildiğinden, onların yalnızca varlıklarının bile yazarı hoşnut kılmaya yettiğini söylüyor.
Ben de kitaplığımın karşısına oturduğumda mutlu oluyorum. Okuduğum her bir kitabın ayrı bir anısı, çağrıştırdığı duygu ve düşünceler var. Bir rafın kıyısında okunmayı bekleyen kitaplarım duruyor. Onlar azaldıkça yenilerini eklemek için ayrı bir heyecan duyuyorum. Bunun için düzenli aralıklarla yeni yayımlananları izliyor, sahaflarda geçmişte ilgimi çekmeyen, oysa bugün okumam için bana göz kırpanları da bekleme sırasına ekliyorum.
Fernando Pessoa, Huzursuzluğun Kitabı’nda okumanın düş görmek kadar, bir başkası tarafından yol göstermek olduğunu söyler. Sonra da dikkatsizce ve kafa dağınıklığıyla okumanın, yol gösterenin elini bırakmaktır, der.
Zaman zaman kendimizi farklı yönlere giden bir yol ayrımında buluyoruz. Doğru yönü bulmak için yalnız sezgilerimize değil bilgimize de güvenmek durumundayız. Bunu da ancak kitaplarla sağlıyoruz. Ayrıca okuduğumuz sürece yalnız bir yerde değil, birçok yerde bulunabiliyoruz.
Descartes, bütün iyi kitapları okumanın, bunların yazarı olmuş olanların, geçmiş yüzyılların ya da bugünün en değerli insanlarıyla konuşmak gibi olduğunu söyler.
Okuma tutkusu Attilȃ İlhan’ın bulvardia şiirinin dizelerinde bakın nasıl dile geliyor:
“bir roman okumak arzusu sardı mı içimi
esaslı bir kitap almalı mutlaka yarın sabah
üstüne düşüp bitirmeli uykusuz duraksız”
Yazarların, düşünürlerin söyledikleri bir yana…
Kitap okumak elbette ki her birimiz için önemli bir hedef olabilir, ama kitap okuyan bir insan olmak, bana göre her şeyden çok daha değerlidir.