Geçen ay Viyana’da Coldplay grubunun stat konserinde bulundum. Hayli kalabalık bu konser sırasında Xylobands adı verilen plastik bileklikler dağıtıldı. Bu bileklikler sayesinde bütün izleyiciler görsel show’un bir parçası haline geldi. Radyo frekansı ile kontrol edilen bileklikler istenen şekilde yanıp sönerek müzikle ve temayla uyumlu ışık öbekleri oluşturdu. Bu çok matah bir teknoloji değil, zira 10 yıl önceki bir konserlerinde de aynı sürprizle karşılaşmıştım ve çok zekice bulmuştum. Ama içimden de şu geçmişti: Bazen isteyerek bazen de istemeyerek, kitlesel bir etki yaratmanın bireysel parçası oluveriyoruz.
Üzerimizde taşıdığımız veya kullandığımız bir teknoloji ürününün kitlesel etki yaratmak için kullanılmasına kurgu filmlerde epey rastlıyoruz. Örneğin Kingsmen (2014) adlı filmde kötü karakter, dünyadaki herkese bedava telefon ve SIM kart dağıtıyordu. Bu sayede bir öfke sinyali yayıyor ve gözü kararan kullanıcıların katile dönüşmesini sağlıyordu.
Dünyayı Ardında Bırak adlı film (2023) bir siber saldırının ulaşım üzerindeki etkisini göstermek için Tesla'ların yer aldığı bir sahneyi kullanıyordu. Hacker'lar, Tesla'ların otopilot sürüş özelliğine sızarak arabaların kaza yapmasına ve trafiği bloke etmelerine neden oluyorlardı. Böylece topluluklar izole ediliyordu.
Ancak bunlar günümüz şartlarında hâlâ farazi durumlar. Bizim telefonlarımızın uzaktan patlatılabilir olma ihtimali henüz yok, öfke veya aşk sinyalleri yollama imkânları henüz yok. Araçlarımızın sürücüsüz olarak yola koyulma ihtimali de henüz yok.
Bu yüzden geçtiğimiz günlerde istihbarat çökertmek amacı ile bir örgütün çağrı cihazlarının patlatılması biraz filmlerdeki gibi fütüristik koksa da aslında daha basit bir kurgu içeriyor. Haberi okuyan çoğu sade vatandaş telefonlarının uzaktan patlatılabileceği ile ilgili bir endişe duymuş olabilir. O operasyon büyü veya sihir içermiyor. Esasında bu tür bir operasyon için fiziksel olarak cihazların ele geçirilip içine fiziksel olarak patlayıcı konması gerek. Nitekim de öyle olduğu sonraki incelemelerde kanıtlandı. ‘ Ortadaki Adam ‘ metodu kullanılmış. Cihazların sevkiyatına müdahale edip sonra sevkiyatın tamamlanmasını sağlamak işin bir parçası. Daha sonra da spesifik bir mesajın yaydığı elektrik sinyali patlamayı tetiklemiş. Yani elinizdeki telefona korku dolu gözlerle bakmayı bir süre daha erteleyebilirsiniz…
Biraz da bizim asıl korkmamız gereken siber saldırılardan bahsedeyim… İşi yazılım olan oğluma danışınca en büyük korkunun Zeroday olduğunu söyledi. Türkçe açılımı: Sıfırıncı gün açıklıkları…
Zeroday ciddi saldırılara yol açacak zafiyetler barındıran yazılım kusurları. Zeroday açıklıkları çoğunlukla saldırı gerçekleşene kadar tespit edilmesi zor olan zafiyetlerdir. Bir yazılımın içinde yıllarca sabırla bekletilebilir. Zeroday saldırısı yapanlar bunun altyapısını çok önceden hazır etmiştir. Saldırganın zafiyeti istismar etmesi ve zararlı yazılımı yaymasıyla atak gerçekleşir.
Bir diğer saldırı şekli: EMP, yani Elektromanyetik darbe. Açıklaması, kısa bir elektromanyetik enerji patlaması. Araştırdım, EMP silahları, belirli bir bölgedeki elektronik sistemleri yok etmek veya devre dışı bırakmak amacıyla kullanılıyor. Bu silahlar, elektromanyetik enerji yayarak belirli hedeflerin elektronik altyapısını bozuyor. Telefonu interneti hatta elektriği unutun…
Stuxnet ile ilgili de yazmak isterdim ancak hepimizi aşar… Bilgisayar korsanlığı tarihinde önemli bir dönüm noktasını temsil eden, sofistike bir kötü amaçlı yazılım olduğunu bilelim yeter…
Kısacası: kitlesel bir etki yaratmak isteyen bize ulaşabilir… Bazen isteyerek bazen de istemeyerek, kitlesel bir etki yaratmanın bireysel parçası oluveriyoruz…