Maalesef hayat romantik bakma eğilimimiz olsa da insanı gerçekçi olmaya itiyor…
Barıştan yana, uzlaşmak isteyen, her zorluğa karşın iyilikten yana olmaya özen gösteren liderler insanların kalbinde ve beyninde yer ediyor…
En azından benim için böyle…
Bu yazıyı ben annemin, babamın, benim ve kardeşimin kahramanı Yitzak Rabin için yazmak istedim…
Unutulduğu için değil elbet!
Yeniden ismini ve yaptıklarını bir avuç insan bile olsak hatırlayalım diye…
Her sonbahar kaybettiğimiz müthiş adamları düşünürüm…
Garip mevsimdir sonbahar…
İnsanın gözlerini yaşartır, ürpertir ve gerçekleri acımasızca yüzüne vurur…
Melankoli mevsimi diye boşuna demezler….
Erken yanına aldığı kıymetlilerin ağıtları kalır akıllarda…
Ondan 14 yaşımdaki halimi hatırladım…
4 Kasım 1995’te Tel Aviv’de Kevlar (çelik yeleği) giymeği reddettiği için kendi vatandaşlarından birinin hedefi oldu ve iki kere kurşun yedikten sonra vefat etti…
Babamın söylediği bir cümle aklımdan çıkmıyor…
“Rabin ile beraber barış ihtimali de öldü” dedi…
Ne dediğini anlamam ve doğruluğunu kavramam bir zaman aldı. Ama çok doğru demiş…
Oslo Barış Görüşmeleri için “hayatta elini sıkmam” dediği Arafat’ın elini 1993 yılında sıktı…
İki devletli bir çözüme açıktı…
“Kan ve gözyaşına doyduk yeter” der gibiydi hem Rabin hem Arafat…
Rabin, İsrail doğumlu ilk başbakandı…
1948 yılında İsrail’in bağımsızlığı için mücadele etmiş bir askerdi…
Acımasız olabilen fakat makul olmak icap ettiği vakit o ihtimale sarılan bir liderdi…
Makul olmak…
Özlediğimiz bir kavram.
Rabin, barış sayıklayan bir beyaz güvercin değildi elbet… fakat 1988’de “kemiklerini kırın” dediği Filistinli göstericileri anlamaya çalışacak kadar gerçekçi ve vicdanlı bir yanı vardı.
İsraillilerin itibar ettiği bir siyasi idi…
Belki de ondan 1967 yılında kazanılan toprakları gerekirse barış planı kapsamında vermek gibi bir fikri ortaya attığında şimdi dinlemeyecek bir sürü insan o zaman onu dinledi….
Ama herkes değil…
Dünyanın maalesef her yerinde aşırılar güzel veya güzel olma ihtimali taşıyan her şeyi yok etmeye çok meraklı…
İsrail’deki aşırı sağın yanı sıra Filistinli Hamas ve Cihatçı Hareket Oslo Barış Görüşmelerine karşı olduklarını saldırılarla belirtti…
Hükûmet karşıtı birçok gösteri yapıldı.
Rabin hedef gösterildi…
Rabin kefiyeh giyerken hatta Nazi üniforması içinde resmedildi… Vatan haini ilan edilmişti…
Bu protestolar ve algı çalışmalarının arkasında hepimizin iyi tanıdığı bir isim vardı…
Netanyahu…
1995 yılında Netanyahu’nun “Rabin’e ölüm” sloganlarıyla sahte bir cenaze töreni düzenlemesi hatta İsrail’in iç işleri ve güvenliğinin uyarılarına rağmen Netanyahu’nun aşırılığının son bulmaması gelecek olan felaketin habercisi idi adeta…
Ne acıdır ki ‘hukuk’ öğrencisi Yigal Amir, kendisi gibi bir Yahudi olan Yitzak Rabin’i öldürmeyi kafaya koymuştu…
Sebebi ise ‘barış planı’ idi…
Sadece bir planı değil, bir beyefendiyi değil, bir askeri, bir eşi ve bir dedeyi yok etti…
Bir ihtimali rüya yaptı…
Neredeyse 30 yıl sonra halen çözülemeyen bir krizi konuşup mantık çerçevesine oturtmaya çalışıyoruz.
Cenazesinde Hüsnü Mübarek’ten, Kral Hüseyin’e kadar bölgenin en mühim isimlerinin saygı göstermek için cenazesinde bulunduğu Rabin aslında kendi insanlarından biri olan Netanyahu tarafından hedef gösterile gösterile ölüme gönderilmişti…
Sonunda bugün Ortadoğu’da herkesin barış diye haykırdığı, durmak bilmeyen vahşetin son bulması için Rabin’i hedef gösteren ‘adam’a bakıyoruz…
Ama boşa bakıyoruz…
Çünkü her devlet adamı insanları, her asker hürriyeti, her diplomat uzlaşmayı ve her insan makul olmayı öncelik olarak almaz…
Kişisel zaaflar ve menfaatler yüzbinlerin hayatına mâl olabiliyor…
Belki de beni üzen şey de o…
Ben 14 yaşındayken dedem yaşında bir adam barış için çabalarken hayatından oldu…
Ve onunla beraber bir rüya ve ihtimaller de öldü…
Ondan belki ben bir daha ihtimallere güvenmeye korkar oldum.
Her iyi şeyin biteceğini bir Ortadoğulu olarak genç yaşta gördüm…
Coğrafya kader belki ama ihtimallere inanmaktan vazgeçmek ölüp ölüp dirilen insanlara haksızlık olur diye vazgeçmeye de utanır oldum…
Burası Ortadoğu işte…
Utanmak ve arzulamak, güvenmek ve korkmak beraber…
Ayırmak mümkün değil…
Ne seni…
Ne beni…